Yaşar DERİN
Yazar Hamit Kurt’un, “Toplumsal Dram Boşanmalar ve Sebepleri” adlı eserinin ilk baskısını kısa sürede zevkle okudum. Toplumun temelini teşkil eden aile yapımızla ilgili ne kadar çok eser yazılsa önemine binaen kanaatimce fazlalık oluşturduğu söylenemez. Hamit bey’in eseri de, alanında somut verilere ve bilgilere dayanılarak yapılmış ağırlıklı yere sahip bir çalışmadır. Evli, bekâr, genç, yaşlı, hemen herkesin anlayacağı sadelikteki eserde aileyi ayakta tutan temel dinamikler yanında, bu kutlu yuvayı sarsan ve yıkan yaşanmış ibret tabloları yer almaktadır. Yazarın, ülkemizde ve Almanya başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde yaptığı araştır-ma sonucuna göre, ortaya koyduğu gerçek şu ki; ailedeki sarsıntılar, buhranlar, kırılmalar ve boşanmalar deyim yerindeyse dram boyutundadır. Elbette bu sosyal yara, toplumun bireyle-rini konuya daha duyarlı olmaya ve karşılıklı fedakârlık içerisinde aileyi yaşatmaya sevk etmelidir. Bu eser, bizi özellikle Almanya’daki Türk toplumunun aile yapısıyla da yüz yüze getirmek-tedir. Yazarın tespitleri, benim de Almanya-Frankfurt Din Hizmetleri Ataşeliğim sırasındaki tespitlerimle örtüşür mahiyettedir. Benim, Almanya’daki vatandaşlarımızın yaşamlarıyla ilgili vereceğim şu rakamlar eserde de bahsedildiği gibi içtimai yaranın büyüklüğünü ortaya koy-maktadır. 1967-1997 yılları arasında 58.250 Türk erkeği, Alman bayanlarla evlilik yaparken; 14.723 Türk kadını da Alman erkeklerle evlilik gerçekleştirmiştir. Yapılan bu evliliklerde anne ve babası Alman olanlardan dünyaya gelen çocuk sayısı 63.630’dur. Aslında bu evlilik-ler yıllarca Almanya’da birlikte yaşamanın getirdiği sosyal bir zorunluluk olarak görülebilir. Ancak, bu tür evliliklerde din ve kültür farkından dolayı karşılaşılan sıkıntılar hiç de az değil. Örneğin, Alman bayanla evli Türk’ün vefatında, Türk eşinin cenazesini yaktırmak isteyen Alman bayanlar çıkabilmektedir. Önemsenmeyen bu hassas konular, yıllardır oralarda yaşa-yan vatandaşlarımızın önemli handikaplarındandır. Bu hadiseler bize; bir zamanlar Rus Çariçesi ll. Katerina’nın Türkmenistan ve Kazakistan’a %40 oranında Rus’u yerleştirip, Türk kızlarıyla Rusları evlenmeye mecbur tutmasını ve dolayısıyla asimilasyon girişimini hatırlatı-yor. Bu doneler, Almanya’ya başlangıçta “Gastarbeiter/geçici işçi” olarak götürülen insanları-mızın, bu ülkede de asimilasyona tabi tutulmak istenmesini akıllara getirmektedir. Alman okullarından “Türk Kültürü” derslerinin kaldırıp, yerine “Almanca Din Dersleri”nin konması bu düşüncemizi teyit eden bir başka örnektir. Diğer taraftan, ailevi problemlerin getirdiği bunalımlar sonucu suça karışmış 15-25 yaşındaki 20 bine yakın Türk gencinin 1998-2002 yılları arasında, Alman hapishanelerine girmesi, bu ülkedeki Türk aile sisteminin düştüğü bir başka acı durumdur. Bir diğer husus da, Alman-ya’da yaşayan Türk çocuklarından ancak %7’sinin üniversitede öğrenim görebilmeleri Bu oran Almanlarda %41, Almanya’da yaşayan Amerikalılarda %42, İranlılarda ise %43’tür. Acaba, Türkler Almanya’da sadece “fabrika işçisi” olarakmı görülmek istenmektedir. Bu ra-kamsal tespitler bizleri üzen ve acı gerçekleri haber veren tablolardır… Kitapta Aile Araştırma Kurumunun tespitine göre Almanya’daki Türklerin %44.4’ü anele-rinden, % 35.5’i babalarından, % 2.47ü eşlerinden, % 6.8’i de çocuklarından ayrı yaşamak-talar. Bütün bu rakamlar milletimizin birlik, dirlik, bütünlük ve huzurunun teminatı olması aile yapısında ne büyük sarsıntı geçirdiğini ortaya koymaktadır. Her şeyden önce İslâm dininde ve milletimiz nazarında aile kurumu mukaddestir. Milletimiz, ilahi dinlerin beş temel gayelerinden olan “nesli koruma” ilkesinin en önemli görevlerinden biri olduğuna hep inanır. O sebeple, kutsal aile kurumunu yozlaştıran ve tehdit eden nikâh dışı yaşamı ve bu yollarla çocuk sahibi olmayı asla kabul etmez. Zaten “Toplumsal Dram Boşanmalar ve Sebepleri” isimli eserde bunun kutsal aile yapımız için büyük bir tehdit olduğunun ifade edildiğini açıkça görmekteyiz. Genç yazar Hamit Kurt’u başarılı çalışmasından dolayı tebrik ediyor, azimli kişiliğiyle yeni araştırma ve çalışmalara imza atmasını diliyorum.
11.06.2007 Yaşar DERİN Diyanet İşleri Başkanlığı Başmüfettişi
|