AİLE VE GENÇLİK-2
Aile, toplumun temelini oluşturur. Toplumun huzur ve mutluluğu, ailedeki düzen, huzur ve mutluluk ile yakından ilişkilidir. Bedenen ve ruhen sağlıklı nesiller, ancak sağlıklı ve huzurlu aileler tarafından yetiştirilir. Küçük bir eğitim yuvası da olan aile, aynı zamanda çocuğun ilk bilgileri aldığı kurumdur. Çocuk, bilmediklerini ailesinden öğrenirken, bilgisiyle birlikte kişiliği de oluşur ve gelişir. Bebeğini uyuturken söylediği ninnilerle, bir yandan yavrusuna sevgi ve şefkatini aksettiren anne, öte yandan onun tertemiz ruhunda iz bırakacak güzel duygular aktarır. Çocuğun gelişip yetişmesi, sağlıklı ve sağlam bir karakter kazanması, hayata hazırlanmasında ailenin önemi büyüktür. Çocuk, belli bir dönemden sonra anne ve babasını örnek alarak kendisine özgü davranış modelleri geliştirir. İnançlar, dinî ve ahlâki değerler, örf ve âdetler, güzel alışkanlıklar hep aile içerisinde kazanılır. Aile, çocukta toplum törelerine ve millet ideallerine karşı ilginin uyandığı, din ve ahlâk duygularının filizlendiği kutsal bir kurumdur. Bireylere milli kimliklerini kazandıran da ailedir. Bundan dolayıdır ki, bir toplumun gücü nüfusunun çokluğu, ya da birey olamamış, milleti ile bütünleşememiş, kuru kalabalığın fazlalığı ile değil; o toplumu oluşturan ailelerin sağlam ve sağlıklı olmasıyla orantılıdır. Aile yapısı sağlıklı olmayan her toplumun veya milletin uzun ömürlü olabileceğini söylemek mümkün değildir. Tarihte milletlerin çöküşünün, onların sosyal yapısında, özellikle de aile yapısındaki bozulmalarla başladığını biliyoruz. İdeal bir ailede anneler ve babalar, çocuklarına miras olarak sadece maddi birikimlerini değil, bilgi ve tecrübelerini, ülkü ve ideallerini, kutsal değerlerini de bırakırlar. Ancak; bu bilinçteki anne ve babalar topluma ve millete yararlı evlat yetiştirebilirler. Ailedeki huzur ve mutluluğun temelinde, karşılıklı sevgi, saygı, hak ve sorumluluk bilinci yatar. Her insanın bir anne ve babası, karı-koca, evlat, kardeş olarak sorumlulukları ve görevleri vardır. Aile bireyleri birbirlerine, karşılıklı ihtiyaç, yardım-laşma ve dayanışma bağlarıyla aileyi oluşturan bireyler birbirlerini sevip saydıklarında, hak ve sorumluluklarını bilip yerine getirdikleri sürece, o aile uyumlu, geçimli ve huzurlu aile demektir. Bütün bu fonksiyonlar düşünüldüğünde, insanın bireysel ve toplumsal hayatında ailenin yerini başka bir kurumun dolduramayacağı kolaylıkla anlaşılır. Aile bağı, nesep kavramı ile dile getirilir. Ebeveyn ile çocuklar arasındaki bağı ifade eden nesebin kaynağı ise meşru evliliktir. Nesep; ancak meşru evlilikler içinde meydana gelen doğum ile gerçekleşir. İnsanların toplumsal hayatında büyük yeri olan aile hayatı, İslâm’ın en fazla önem verdiği unsurların da başında gelir. Bundan dolayı İslâm Peygamberi, düzenli aile hayatının temel şartı olan evliliği sürekli teşvik etmiş, makul bir mazeret olmaksızın evliliği terk eden kişinin zâhitlik düşüncesiyle kendisini hadım etmesinin yasak olduğunu, İslâm’da ruhbanlığın olmadığını ifade etmiştir. Evlilik konusunda çeşitli eğitimlerden geçirilerek genç kızlara anneliğin, genç erkeklere de babalığın sevdirilmesi gerektiğini ve bununla gençleri olağan ve sağlam bir hayata hazırlamak olduğunu belirtmiştir. İslâm toplumunun vazgeçilmez bir kurumu olan ailenin sürekliliği için, gerekli tedbirler de alınmıştır. Evlenmenin, kişiyi günahlardan alıkoyacağı ifade edilerek Allah’a tertemiz kavuşmayı isteyenler için Saliha bir kadınla evlenmesinin gerekliliğine işaret edilmiştir. Evliliğin bütün bu fonksiyonlarından dolayı Peygamber Efendimizin, gençleri evlenmeye ve aile hayatı kurmaya davet etmiş olması, gençlerin evlilikleriyle de yakından ilgilendiğini gösteriyor. Hz. Ali’ye, “Ey Ali, üç şeyi geciktirme: Vakti gelen namazı, hazır olduğu zaman cenazeyi defnetmeyi ve dengini bulduğun zaman evlenmeyi.” buyuran Allah Rasûlünün bu sözüyle aile kurmayı teşvik ettiğini görüyoruz. Allah Rasulü Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s), bir hadislerinde, “Allah, ömrünün gençlik günlerini (Allah korkusuyla dinin yasak ettiği şeylerden kaçınarak ve) Allah’a itaat yolunda geçiren gençleri sever.” buyurmuştur. Genç yaşlarda Allah’ın sevgisine mazhar olabilmekte ne güzel mutluluk, ne büyük bahtiyarlık, ne büyük bir şereftir. Çocukluk ile ihtiyarlık arasında geçen gençlik devresi, insan için en güzel devredir. Kanının sıcacık aktığı, çevik, atılganlık, hareketlilik ve taşkınlık devri olan gençlikte her insan kendisine kolay kolay hâkim olamaz. Bu dönemde, şeytanın vesvesesine, nefsin taleplerine, ahlaksızlıkların her türlüsünün var olduğu, düşüş ve yükseliş vardır. Bir milletin inşası veya tahribi, o milletin gençliği ile alakalıdır. Bir milletin gençliği imanlı, azimli, ahlâklı olarak mukaddesatına sahip çıkarsa, o milletin yıkılmasına ve bölünmesine imkân yoktur. Ancak, o gençlik Kur’ân-ı Kerim’in yolundan yüz çevirir, Allah’a isyan eder, Peygamberine, tarihi değerlerine dil uzatır, İslâm’dan uzak durur, milli değerlerine sahip çıkmazsa, o milletin yıkılması da muhakkaktır. İmanlı, inançlı, milli ve manevî değerleri kendine ilke edinen gençlerde hiçbir kötü düşünceler görülmediği gibi, bu tür kötü ve çirkin düşünce içerisinde olanlara da tepkilerini açıkça ortaya koyarlar. İçerisinde Allah korkusu bulunan gençler, hal ve hareketlerine, konuşmalarına da dikkat ederler. Ağızlarından insanları kıracak, incitecek bir sözün çıkmamasına dikkat ederler. İmanlı bir gençlik, başta ailesi olmak üzere, memleketin gelişmesini, kalkınmasını ister, milletinin huzur ve refahı için çalışır, haksızlık etmez ve haksızlığa da rıza göstermezken, Hz Ali’nin “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” sözünü de kendisine ilke edinir. Bu sebepledir ki hepimiz, Allah’a kul, Habibine ümmet, ecdadımıza layık torunlar olarak yaşamak arzusunda olmalıyız. İlk devirlerden beri insanoğlu, genç nesilleri hem fiziksel olarak, hem de ruhsal yönden içinde yaşadığı topluma, faydalı nesiller olarak yetiştirme gayreti içerisinde olmuştur. Sosyal hayat geliştikçe, çocukların yetiştirilmeleri de buna göre ayarlanmış, genç kuşak bu amaçlara göre yetiştirilmek istenmiştir. Bu sebepledir ki, eğitimde zaman içinde milletlerin inanç, ahlâk, gelenek ve göreneklerine göre değişiklik gösterdiği görülmüştür. İslâm’a göre eğitimin amacı, iyi ve mükemmel insan yetiştirmek, çocukları hayata ve istikbale hazırlamaktır. Bunu yaparken, İslâm dininin temel amaç ve hedefleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Bu bakımdan İslâm eğitimcileri, İslâm terbiyesini, İslâm dini esaslarına uygun olarak insan fikrini geliştirme, davranış ve duygularını tanzim etme, fikir ve düşüncede doğru yolu gösterme, dünya ve ahirette mutlu olarak iyi insan yetiştirme sanatı biçiminde tanımlamaktadır. Hiç şüphesiz ki toplumu fertler oluşturur. Ferdin, sağlıklı bir din eğitiminden geçirilmesi ve eğitimin amacına uygun hâle getirilmesi, toplumun huzur ve ahengi için şarttır. Bundan dolayıdır ki Peygamber Efendimiz, fertlerin eğitimine, bunlar arasında çocuk ve gençlerin terbiyesine son derece önem vermiştir. Ayrıca Peygamber Efendimiz, verilen din eğitimini gelişigüzel yapmamıştır. Onu verirken, gençlik psikolojisini dikkate alarak uygulamış ve bu aşamada farklı metotları hayata geçirmiştir. Uyguladığı bu metotlar sayesinde insanî değerlerin çoğunun yok olduğu bir toplumu, bütün zorlukları aşarak, insanlığın imrendiği bir millet hâline getirmiştir. Onun, gençliğin eğitimiyle ilgili kullandığı metotları ana hatlarıyla sıralayacak olursak; -Gençlerin duygularına hitap etmesi -Gençleri utandırmaktan sakınması -Gençlere yumuşak ve müsamahalı davranması -Soru sorarak gençlerin ilgisini çekmesi, şeklinde dört grupta toplamamız mümkündür. Peygamber Efendimiz, eğitime tabi tutacağı insanların, içinde bulundukları durumlarını daima göz önünde bulundurmuş, öğrenmeyi verimli bir şekilde sağlayan sosyal ve psikolojik şartları her zaman dikkate almıştır. Onun içindir ki, kendisine farklı kişilerce değişik zaman ve mekânlarda en faziletli amel sorulduğunda, muhatabının içinde bulunduğu şartlara göre bazen “vaktinde kılınan namaz” diye cevap vermiş, kimi zaman da amellerin en faziletlisinin, “Allah’a iman ve Allah yolunda cihat” olduğunu söylemiştir. Peygamberimizin, insanları eğitirken, dikkat ettiği hususlardan birisi de, karşısındaki insanların seviyelerine göre eğitim metodu uygulamasıdır. İnsanlarla daima anlayacakları tarzda konuştuğu gibi, gençlerin eğitiminde de onların anlayış kapasitelerini dikkate almıştır. Temayüllerine ve karakterlerine uygun olan metotlarla onlara yaklaşmış, bazen onlara dua ederek duygu ve hissiyatlarını, kimi zaman da överek gururlarını okşamayı ihmal etmemiştir. Gençlerin, neye inanıp neye inanmayacakları, hayatlarına neleri rehber edinip, neleri edinmeyecekleri ve topluma karşı sorumluluklarını vs. çok iyi analiz etmesi gerekir. Bu bakımdandır ki ailelerin, ergenlik dönemine gelen gençlere aşağıdaki sorumluluk alanlarını zaman zaman hatırlatmaları faydalı olacaktır. 1-Allah’a ve peygambere karşı görevleri 2-Kendisine karşı görevleri 3-Ailesine karşı görevleri 4-Ülkesine ve milletine karşı görevleri 5-Bütün insanlara karşı görevleri 6-Doğal çevreye ve diğer varlıklara karşı görevleri. Kaleme aldığımız bu sayıdaki konumuzda özet olarak; Allah’a inanan ve ibadet eden, peygamberlerin ahlâkını kendisine rehber edinen, onların yolundan giden, Allah ve Peygam-ber sevgisini her şeyden üstünde tutan, dinin öğretilerini bir bütün olarak kabul eden, anne ve babasına karşı sorumlu ve saygılı olan, eşini ve çocuklarını seven, onlara karşı merhametli olan, yakın ailesini ve akrabalarını ihmal etmeyen, komşularıyla iyi geçinen, insan öldürme-yen ve onlara karşı haksızlıkta bulunmayan, hiç bir yerde ve hiç bir zaman yalan söylemeyen, hırsızlık yapmayan, emanetlere ihanet etmeyen, verdiği sözünde duran, dinen şüpheli ve yasak sayılan her türlü şeyden uzak duran, israftan kaçınan, cimri olmayan, ikramcı olan, kendi sağlığına ve sorumlu olduğu diğer tüm aile bireylerinin sağlıkları açısından zararlı olan şeylerden uzak duran, başkalarına iftira atmayan, hiç bir kimseye kötülük yapmayan ve kötülük düşünmeyen, kin gütmeyen, kindarlıktan uzak duran, böbürlenmeyen ve insanlara tepeden bakmayan, özü sözüne, içi dışına uygun, dosdoğru olan, bilmediği bir konu hakkında susmasını bilip konuşmayan ancak, bilmediklerini doğru kaynaklardan doğru bir şekilde öğrenme gayreti içerisinde olan, öğrendiklerini hayata geçiren, ibadetlerine riya katmayan, zorluklara karşı sabretmesini bilen, haksızlık karşısında susmayan ve ona karşı tavır koyan, yetimlerin hakkını yemeyen ve onların haklarını koruyan, yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine gücü nispetinde yardım eden, çevresindeki kimsesiz, biçare insanları koruyan, yaptığı her işte insanlara faydalı olmayı kendisine prensip edinen, yaşadığı doğayı kendisine Allah’ın bir emaneti olduğunu bilen, dinî, namusu, vatanı ve milleti için hiçbir özveriden kaçınmayan, sevdiğini Allah rızası için seven, sevmediğini de Allah için sevmeyen, iyiliği tavsiye eden, kötülükten sakındıran, hayatı boyunca salih bir Müslüman olmayı kendisine rehber edinen kişiler olmak ve topluma model olabilecek böylesi nesiller yetiştirmek, 21 yy’da her ailenin öncelikli görevi olmalıdır. 27.06.2012
Hamit KURT
|