AİLE VE GENÇLİK-6
İnsanların unutmaması gereken önemli bir konu vardır. Bu, Kur’an-ı Kerim’de zikredildiği üzere her şeyin fani olduğudur. Herkes, bir gün o gençliğinden uzaklaşıp ihtiyarlık ile karşıla-şacağını unutmamalıdır. Bir gün, bütün bu güzelliğimizin, dinçliğimizin, sıhhatli hâlimizin gi-dip, yerine dizlerimizde dermanın, gözlerimizde ferin kalmadığını göreceğiz. Her genç, bir gün mutlaka ihtiyarlayacak. Kıymetini bilemeden geçirdiğimiz o gençlik yılları, İslam’ın iste-diği şekilde geçirilmediği an, hem bu dünyada hem de ahirette görülecek bir hesap olarak kar-şımıza çıkacaktır. Şayet, gençlik dönemi İslam’ın istediği şekilde yaşanır, Allah’ın kişiye verdiği en değerli nimetine şükür olarak Allah’a itaatle geçirilirse, işte o zaman gençliğin kıymeti bilinmiş olur. Hayatın lezzetini ve zevkini istiyor, mesut ve bahtiyar olmayı arzu ediyorsak, şu fâni hayatımızı iman ile hayatlandıralım ve günahlardan tövbe ederek kendimizi muhafaza edelim. İnsanlık tarihinde en büyük değişimi gerçekleştiren Peygamber Efendi-mizin sözlerine kulak verip, onun yolundan yürüyelim. Allah’ın ihsanı olan gençlik gibi önemli bir nimetin kıymetini her daim bilip, onu fâni hayatın zevk ve eğlenceleri peşinde koşmakla tüketerek kendimize yazık etmeyelim. Damarlarında akan kanın, dağlardan eriyen karların berrak suları gibi olan gençlik hayatına, kirli ellerin dokunmasına müsaade etmeden, saf, temiz ve mümbit olan kalbinize zehirleri enjekte etmek isteyen vatan, millet ve din düşmanlarının oyunlarına asla gelmeyelim. Peygamber Efendimizin, gençliğin önemine vurgu yapmak için bir hadislerinde buyuruyor ki, “Beş şey gelmeden, beş şeyin kıymetini bilin, Ölüm gelmeden evvel hayatın, hastalık gelme-den evvel sıhhatin, meşguliyet gelmeden evvel boş vaktin, fakirlik gelmeden evvel zengin-liğin, ihtiyarlık gelmeden evvel gençliğin.” Hayatın kıymetini anlamak istiyorsanız, zaman zaman kabristanlığa gidiniz, mezarların arasında bir dolaşın. Şu fâni hayatta, maddî yönden zengin olduğu için gururundan dolayı yanına yaklaşılamayan kişilerin toprak altında nasıl çürüdüklerini, aç-susuz, çıplak, iki bük-lüm bir vaziyette duvar diplerinde sabahlayan yetimleri, öksüzleri, kimsesizleri düşünmeden, onlara yardım elini uzatmadan kuş tüyü yataklarda yatan, sıcacık dairelerinde oturanların sonunu bir görün. İnsanlığın mürşidi olan Peygamber Efendimiz dahî bu fâni âlemden, bakî olan âleme göç etmişse, İstanbul’un fethini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmed’i ve onun gibi daha nice yüce şahsiyetleri kara toprak bağrına bastıysa, bir gün bizlere de ölümün geleceği muhakkaktır. İşte ondan dolayıdır ki gençliğimizin, dolayısıyla hayatımızın kıymetini bilip, onu süfli emel-lerden uzak tutarak hayatımızı geçirmeliyiz. Yine, Allah’ın ihsan ettiği o sıhhatin kıymetini bilmek istiyorsanız, hastaneleri ziyaret ediniz. Hastanelere giderek orada bulunan hastaları ziyaret ediniz. Hastalıklarından dolayı kıvranan hastaları görüp, yanındaki masadan bir bardak suyu alıp içemeyecek kadar dermansız olanları göreceksiniz. Yine, hastalığı nedeniyle yiyip içemeyen, zayıfça kalmış insanları gördüğünüz-de eminim ki oracıkta Allah’a şükredeceksiniz. Fakirlik gelmeden, zenginliğimizin de kıymetini bilmeliyiz. Her zaman zengin kalamayacağı- mızı iyi düşünmeliyiz. Şayet, zenginliğimizin kıymetini bilmez, nankörlük yaparsak Allah’ın azabıyla karşılaşacağımızı da unutmamalıyız. Bir insan, maddi yönden ne kadar ilerlerse ilerle sin, ne kadar lüks bir hayat sürerse sürsün, kalbinde manevi duygular yer almadıkça asla hu-zura kavuşamaz ve mesut bir hayat süremez. Gençler, Allah’ın huzuruna durmadıkça, ibadet etmedikçe kayıp içerisindedirler. Allah’a kulluk vazifesini yerine getiren gençler, kavgadan gürültüden uzak, karı-koca arası çatış-malardan uzak, annesi, babası ve kardeşleriyle birlikte huzurlu, mutlu ve sıhhatli bir ha-yat sürecektir. Bunun birde aksini düşünecek olursak, evde namaz kılan, Kur’an okuyan, Allah ve Peygamber sevgisi, iman, amel, ahlâk konularını anlatan ve telkin eden yoksa alkol alan ve kumar oynayan varsa, İslam’ın menettiği ortamlarda zaman geçiriliyorsa böylesi bir hayatı olan ailede yetişen çocuklarda huzur, mutluluk ve sükûnet olur mu? Elbette olmaz. Kalplerinde imandan bir damla bulunmayan, bundan dolayı huzursuzluk ve boşluk içinde olan bu tür ailelerin evinde her gün kavga, gürültü, eşleri arasında şiddetli tartışmaların yaşanılması kaçınılmazdır. Allah’ın anılmadığı evlerde, kimsenin huzuru beklemesi doğru olamaz. Aile içi huzursuzluğunu bahane ederek kendine teselli arama amacıyla her gün alkol alarak etrafına şiddet, korku ve iğrenç bir koku saçanlar perişan bir şekilde evine gelir. Çocuklar, büyükle-rine karşı itaatsiz, anne ve babaların ise çocuklarına karşı şefkat ve merhamet duyguları körelmiş, böylesi bir ailede huzur ve mutluluğu düşünebilir misiniz? Gerçek hedeflerinden uzaklaşan bu insanlar, kulluk şuuruna eremedikleri için hayatlarından bıkmış, bir şekilde ölümü ister bir durumda yaşarlar. Kalpleri boş, gönülleri imana susamış bir durumda oldukları için, her zaman feryat ederek hayattan tat almadan hayatlarını huzursuz bir şekilde sürdürür giderler. Aile içerisinde çocuklarına, çevresine, akrabalarına ve topluma karşı görevlerini yerine getiren aileler, mutlu olarak hayatlarını yaşayan ailelerdir. Bu tür ailede yetişen gençler, dinine, vatanına, milletine, anne ve babasına, akrabalarına ve insanlığa faydalı bir birey olurlar. İşte yol yakınken, fırsatta elde ve gençliğin baharında iken bu yola koyulmak gerek. İslam dininin, insanlığı mutluluğa eriştiren emir ve tavsiyelerini yerine getirerek başta kendimiz olmak üzere anne ve babamıza, kardeşlerimize, akrabalarımıza, kimsesiz yetim ve yoksullara karşı en hayırlı bir şekilde hayatımızı geçirip Peygamber Efendimizin örnek hayatını kendimize model edinmeliyiz.31.07.2012
Hamit KURT
|