AİLE VE GENÇLİK-5
Kalplerinde her zaman Allah’a sevgi besleyerek, her işinde her hareketinde Cenab-ı Hakkın rızasına mazhar olabilecek en güzel hareket tarzını araştırıp bulan ve onu tatbik eden İslam’ın gerçek mensubu nurlu gençliktir. İslam’dan uzaklaşarak delalet çukurları içerisinde bocala-yan, kurtulmak için çırpınıp duran zavallı kişilerin İslam yaşayışları hakka, hakikate, hidayete davet eden, onların kurtuluşu için ellerinden geleni esirgemeyen bir gençlik. Allah’ın rızasına nail olabilmek, O’na hakiki kul, Resulüne ümmet olmakla mümkündür. Dünyaya geliş nede-ninin, Allah’ını tanımak, Ona iman edip kulluk görevini yerine getirmek olduğunu kesinlikle bilir. Böylece başıboşluktan, gayesizlikten, idealsizlikten sıyrılarak Allah’ı zikreder. Şehit kanlarıyla sulanan vatanımızın, imanlı ve sağlam temeller üzerinde kalkınmasını, ilim ve teknik yönden ilerlemiş ülkelerin seviyesine çıkmasını, hatta onları fersah fersah geçme-sini, bütün ruhuyla temenni eder. Bütün dünyevi ve bencil duygularından sıyrılarak tam bir teslimiyetle Kur’an-ın hükümlerine tabî olup, hem bu dünyada, hem de ahirette mesut ve bah-tiyar olabilmek için, gençlik devresini İslam’ın emirlerini yerine getirmek, hayatını imanla ha-yatlandırıp insanlığa faydalı olarak geçirir. Peygamber Efendimizin edep ve terbiyesini, güzel ahlâkını kendisine rehber edinir. Güzel ahlâk, doğruluk, şefkat, merhamet, adalet, ilim, çalışmak ve helal kazanç, İslam’ın öngördüğü güzel hasletlerdendir. Edep, hayâ, temizlik ve doğru sözlülükte İslam’ın insanlarda bulunmasını istediği bir başka önemli hasletlerdir. İmanlı gençlik, ailevi bağları kuvvetli, birliğine, huzur ve saadetine yönelik saldırılara karşı uyanıktır. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle; “Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmeyin, ana ve babaya iyi muamele edin diye hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi yanında ihtiyarlığa ererse onlara “öf” (bile) deme, onları azarlama, onlara güzel (ve tatlı) söz söyle. Onlara acıyarak tevazu kanatlarını (yere kadar) indir. Ve de ki: “Ya rab” onlar beni çocukken nasıl terbiye ettilerse, sen de kendilerini (öylece) esirge.” diyendir. (İsra Suresi, 23) İmanlı gençlik, kendisini cehalet girdabından kurtarmak için ilim öğretme gayreti içerisinde olan öğretmenlerine karşı sert tavır içerisinde bulunmayan, kalplerini kırmayan, Hz Ali’nin, “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” prensibini kendisine düstur edinendir. İmanlı gençlik, küfrün her çeşidinden, putperestlikten, her türlü din ve vatan düşmanlarıyla, din düşmanlarıyla İslam’ın ve Müslümanların karşısına çıkan şer odaklarıyla, Allah’ın rızası için mücadele edendir. İmanlı gençlik kardeşinin, akrabasının, dostunun, arkadaşının, yetim ve kimsesizin yardımına koşan, onlarla birlikte hayatın tüm sıkıntılarına karşı mücadele edendir. İmanlı gençlik, annesinin; “Oğlum, kötü arkadaşlar edinme ve kötü arkadaşlarınla dolaşma, onlardan uzak dur. Allah’ın haram kıldığı bütün kötülüklerden uzaklaşarak onları yapma, Allah’ın emirlerini yerine getir. Gençlik nimetinin kıymetini bil. O, sana emanet olarak verilmiştir. Ben de bir zamanlar gençtim, şimdi gençliğimin yerini ihtiyarlık aldı. Gençlik nimetinin kıy-metini bil, gelecek hayat için şimdiden hazırlık yap.” nasihatine kulak verendir. İnsan Olmanın Anlamı: Bir Müslüman inanır ki, insan Allah’tan gelmiştir ve yine O’na dönecektir. Varlığını yüce Al lah’a borçludur. Yaşamak ve var olmak, ilahi bir lütuf ve armağandır. Bu dünya içerisinde o-lan her şey, gelişme ve olgunlaşma çabası içindedir, insan ise en zor gelişen ve olgunlaşan bir varlıktır. Hayat görevi, her insana başarılması gereken ağır sorumluluklar yükler. Çok yönlü sıkıntı ve zorluklar, insanı her adımda çepeçevre kuşatır. Fakat sağlam bir düşünce, yeterli bilgi ve doğru bir hayat tarzıyla bu zorluklarla başa çıkmak, içten mümkündür. Nitekim Ce-nab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “İnsanları zorluklara katlanacak şekilde ya-rattık.” “Beled Suresi, 4” Allah’ın verdiği güç, yetenek doğru kullanılırsa, aşılamayacak güçlük ve engel yoktur. Her insanın kendi şart ve imkânları nispetinde başarabileceği işler vardır. İnanç ve umudun besle-diği yaşama sevincini koruyarak her durumda daha iyi ve daha güzele yol alabilir. Allah’a giden yol, kendi varlığımızın çekirdeği olan benliğimizden, benliğimizin merkezinden geç-mektedir. Allah’ı unutmakla, kendini unutmak arasında hiç bir fark yoktur. O nedenledir ki, erdemli olma, sağlam ve güçlü bir kişiliğin eseridir. Bilgimiz, kişiliğimiz dinî değerlerden beslendiği ölçüde olgun ve doygun duruma gelir İnsanın Sorumlulukları: Cenab-ı Allah, “İnsan başı boş bırakılacağını mı sanır?” “-Kıyamet Suresi, 36” buyrulmak suretiyle, bu dünyaya oyun, eğlence ve hoşça vakit geçirmek için gelinmediğine işaret edil-mektedir. Hayat, ölüme doğru akıp giden bir yolculuk olduğundan davranışlarımızın sonuç-larından bizler sorumluyuz. Amacımız, yalnız yaşamak değil, niçin ve nasıl yaşadığımızın far-kında olmaktır. Özgürlük ve sorumluluğun farkında olmak lazım Özgürleşmenin anlamını tam kavrayamamış olan gençler, herhangi bir amaçlarının olmayışı, yönelmek istedikleri bir hedefin bulunmayışını, bağımlılıktan ve toplumsal sorumluluktan kurtulmak istediklerini söyleyip, isyan ederek örtmeye çalışırlar. Olan her şeyin güzel olacağı inancını taşıyan bu gençler, tüm eski geleneklere ve değerlere, insanlığı bugünlere getirmiş olan bu büyük düşünürlere karşı umursamaz saplantılara kapılırlar. Genç oldukları ve hayalleri yaşadığı sürece mutlu olan insanlar, bir süre sonra hiç bir önemli inanca ve düşünceye varamadıklarını görünce, büyük hayal kırıklığına uğrarlar. Kendi içlerin-de bir merkez bulamayan bu gençler amaçsız, yorgun ve hayatları zehir olan insanlar hâline dönüşür veya mutsuz, fanatik birer eylemci olarak kalırlar. İnsan, en başta kendisine karşı sorumludur. Aklını, bilme ve düşünme gücünü, vicdanını, ah- lâk ve karakterini, manevî dünyasını en iyi şekilde geliştirmek zorundadır. Ruh ve beden sağ-lığını korumak, güç ve yeteneklerini olabilecek en üst noktaya ulaştırmak için çaba göster-mek durumundadır. Bu da, içgüdülerini aşırı istek ve heveslerini denetim altına almakla mümkün olur. Her arzusuna boyun eğen, iyi-kötü, haram-helal, hiçbir sınır tanımadan canı-nın istediği şekilde yaşayan, hayatı zevk ve eğlencelerden ibaret gören, günübirlik mutluluk-ları kendilerine amaç edinen bu gençlerde, toplumsal bağlar ve sorumluluk duyguları zayıflar. Gelişme ve olgunlaşma, insani olduğu kadar aynı zamanda dinî ve ahlâki bir görevdir. Kişi, kendisini tanımak, geliştirmek ve fazilete ulaşmak için çaba sarf etmelidir. Onu, engelleyecek her türlü tehditlere karşı, inanç ve ferasetle karşı koymalıdır. İnsanın bir diğer sorumluluğu, kişinin kendisini yaratanına karşı sorumluluğudur. İnsanın varlık borcunun karşılığı ise yaratanına karşı kulluk etmesidir. Din, bize bu kulluğun yol ve yöntemini gösterir. Bütün dinî görevler, bizim bireysel ve toplumsal gelişmemize hizmet eder. Allah’ı anmaktan ve kulluktan yüz çevirenler, kendilerini sıkıntılı ve gerilimli bir hayattan kurtaramazlar. Benliklerinin dar sınırı içerisinde bocalar dururlar. Allah’a karşı sorumluluk, yalnızca O’nun varlığını kabul etmek ve bilmekle sınırlı değildir. O’nu, bütün kalbimizle sev- memiz, onun yarattıklarına karşı adalet, şefkat ve merhametle davranarak, eserlerine ilgi ve yakınlık duyup, kullarına yardım ve hizmet etmek suretiyle gösterebiliriz. Allah’a karşı so-rumluluğumuz, aynı zamanda bizi bütün varlıklara karşı sorumlu kılar. Bizim, var oluşumuza aracılık eden, bizi büyüten, koruyan ve yetiştiren, üzerimizde hakları olan anne ve babamıza karşı vefa ve minnettarlık göstermekte görev ve sorumluluklarımız arasında yer alır. Şayet yeryüzünde haksızlıklar, kötülükler, zulümler, dertler, acılar varsa, aklıselim sahibi hiç bir insan, yalnız kendi huzur ve refahını düşünemez, düşünmemelidir. Açlığın, sefaletin, doğal felaketlerin, sömürünün, kanlı savaş ve işgallerin, zorbalığın, yıkıcı şiddet ve terörün, çevre kirlenmesinin, ahlâksızlığın olduğu bir dünyada, aynı ortak kaderi paylaşan gençlerin söyleyeceği ve yapacağı güzel işler de olmalıdır.
Hamit KURT
|