AİLE VE GENÇLİK-3 Ergenlik dönemi, bir yönüyle dışlayan ve reddeden, diğer yönüyle de isteyen ve bekleyen şeklinde tanımlanabilir. Bir yandan yoğun bağımsızlık isteği, diğer yandan da ait olma ve sahip çıkılma beklentisi, bu dönemde çocuklarda yaşanan tipik çatışmalardır. Ergenlikte, çelişki ve ikilemlerin yoğunca yaşandığı bir dönemdir. Ergenlik çağında kişi, kendisini tanıması yolunda büyük bir çaba harcamak zorunda kalır. Ben kimim? Nelerden hoşlanırım? Gücüm ve yeteneklerim nedir? Neleri yapamam? Gelecekte ne olacağım? gibi soruları, bu dönemde kendisi henüz cevaplayamazken, bu gibi konularda birilerine cevap verme, ya da en azından etkileşime girmek zorunda kalır. Bir gün önce beğendiği bir kıyafeti, bir gün sonra neden sevmediğini, anne ve babasına anlatmada güçlük çekebilir. Dün, işe yaramaz bulduğu bir fikrini, bugün neden savunduğunu kendisi de bilemeyebilir. Ama, yine de sonuna kadar direnir. Bu durum, gençlerle birlikte yaşayan erişkinleri de zorlar. Delikanlılık döneminin çalkantılarını atlatmış, dingin bir hayatın keyfini çıkarmaya çalışan erişkinlerde, bu bilinmezliklerden huzursuz olabilir ve bunlarla nasıl baş edebileceklerini kestiremeye-bilirler. Bebeklik döneminden başlayarak sağlıklı, sevgi ve saygıya dayanan, karşılıklı kurulan tutarlı bir ilişkiyle yetişen gençlerde, bu karmaşa çok daha az yaşanır. Az da olsa duygusal git-gellerin yaşana-bileceğinin bilinmesi anne-baba ve çocuk açısından bir aşı işlevi görerek koruyucu ve rahatlatıcı olur. Ergenlik döneminde en yoğun yaşanan çelişkilerden biriside, kişinin kendine güven ve güvensizlik hissiyatı duymasıdır. Ergenlik çağına gelen kişi, bir yandan öne sürülen tüm örneklere karşın, eve geç vakitte tehlikesiz bir şekilde dönebileceğini savunur. “Bana güvenmiyor musunuz? Bana bir şey olmaz” sözcükleri, ergenlik çağına gelmiş çocukların ağzından çok sık duyulur. Bir yandan, kendini vazgeçilmez biçimde hoş bulan gençler, yüzlerinde çıkan bir sivilceyi, ya da istediği şekilde yatmayan saçı nedeniyle dünyanın en çirkin insan hissine kapılabilir. Çok kısa aralıklarla aşırı hareketli veya aşırı durgun olabilir. Bir yandan başarılı olmak ve beğenilme arzusunu taşırken, diğer yandan çalışkan olduğunda arkadaşları arasında komik duruma düşeceği, alay konusu olacağı yönünde bir endişeye de kapılabilir. Bu dönemde başkalarının, özellikle arkadaşlarının ne düşündüğü, onun için son derece önem arz eder. Kıyafetinin beğenilmesi, ait olma duygusunun somut bir öğesidir. Arkadaşları arasında adı geçen, ya da benzemek istediği kişilerin üzerinde görülen giysiler ve markalar, bu dönemde ön plana çıkar. İlgi duyduğu konular ve nesnelere ilişkin aşırı dikkat ve titizlik söz konusudur. Yapmak istemediği, ya da ilgisini yeteri kadar çekmeyen bir konuda dikkatini toplamak oldukça zordur. Ergenlik döneminde gençler çok kırılgan olurlar, en ufak bir eleştiriyi benliklerine yapılmış bir saldırı olarak değerlendirirler. Buna karşın argo, kaba konuşma ve hitap biçimlerine, en çok bu dönemde rastlanır. Keskin birer gözlemci olma yeteneğinin tadını çıkaran ergenlik çağına gelen gençler, aynı zamanda acımasız birer eleştirmen de olurlar. Onların yaptığı biçimdeki bir eleştiri, sizden gelirse bunu kaldırmakta zorlanır, onu asla unutmaz ve sizin kendinizi suçlu hissetmenize neden olur. Özveri ve acımasızlık, neredeyse aynı anda gözlenebilir. Büyüme ve gelişme, her çocukta gerçekleştirilmesi beklenilen hoş bir serüvendir. Ancak, her serüven gibi zaman zaman bilinmezliklerin yaşanması, beklenmeyen sürprizlerin ortaya çıkması da bu uğraşıyı daha meraklı hâle getirir. Çelişkili davranış biçiminin en uç örneği, bağımlılıklar açısından yaşanabilir. Özgürlüklerine son derece düşkün oldukları bu dönemde, bağımlılık onları çok tedirgin eder. Ancak, yaşadıkları karmaşa nedeniyle, neye bağımlı olduklarını anlamadan, bağımlı olabilirler. Bu denli karmaşa içinde olan ergenlik çağına gelen gençlerin kendilerini sevebilen bir yetişkin olmaları için, sevildiklerinden emin oldukları bir ortam için de büyümeleri ön koşuldur. Çocuklar, zaman zaman yaptıkları yaramazlıklarla, büyüklerinin kendilerine olan sevgilerini test ederler. Yani, “Beni ne kadar çok seviyorlarsa, o kadar çok katlanırlar” mantığı ile hareket ederler. Ancak, yetişkinlerin de bunu, “Seni çok seviyorum, bu nedenle kendine olumsuz bir şey yapmana, ya da olumsuz bir kimlik geliştirmene izin veremem.” şeklinde değiştirmesi gerekir. Küçük yaştan başlayarak konulan kuralların tartışılabileceği, gözden geçirilebileceği, kurallar konulduktan sonra uyulmasının gerekliliği çocuklara özellikle aşılanmalıdır. Sağlıklı kurallar, çocuklara güven duygusu aşılayabilmenin temelidir. Aile içerisindeki tutarlı yaklaşımlar, çocukların daha güzel bir dünyada yaşamalarına yol açacağından güvenli bir ortam, bireyin kendini keşfetmesi ve sergileyebilmesi için elzemdir. Bir çocuk için annesi sağ ayağı ise, babası da sol ayağıdır. Bu iki ayağı ile attığı adımlar ne kadar sağlam ise o kadar yol alabilirler. Bu iki ayağın, birbirlerine çelme taktığı durumlarda çocuk tökezler ve düşer. Özellikle ayrılan veya sudan bahanelerle ayrılmayı düşünen ebeveynler bu durumun, onların dünyasında tamiri mümkün olmayan tahribata yol açacağını da dikkate almalılar. Bir dönemin çok sık kullanılan bir sloganı başka bir dönemde yanlış anlaşılabileceğinden “ço-cuklarınızla arkadaş olun” sloganı anne, baba ve çocuklar arasındaki sınırların, düzeyli ilişkinin, yönlendirmenin ve deneyim aktarımının önüne geçtiği zaman, olumsuz sonuçlarla karşılaşılır. Bu nedenle, sağlıklı anne ve baba olabilme niteliklerinin akılcı bir biçimde gözden geçirilmesi, sorgulanması ve hayata geçirilmesi temel şart olmalıdır. Arkadaşlık kuralım derken onların şımarmasına ve sorumluluktan uzak yetişmesine de neden olunabilir. Ergenlik dönemi, aynı zamanda gençlerin risk almaktan çekinmedikleri ya da olumsuz koşulları yeterince değerlendiremedikleri bir dönemdir. Küçük yaşlarda, çocuğa ne kadar çok zaman ayırır, duyarlı ve tutarlı davranırsanız, ergenlik döneminde sorunlarla uğraşmanız da bir o kadar azalır. O güne kadar pek çok olumlu özellikler aşıladığınız çocuklarınıza güven duymanız hem onu, hem de sizleri mutlu edecektir. Çocukları ile açık-net, güvenli ve dürüst bir ilişki içinde olan anne ve babalar sıkıntıları çok daha iyi fark edebilir. Böylece, sorunların büyümeden halledilmesi anne, baba ve çocuğa yeni bir güç ve dinamizm kazandıracaktır. Duyarlı ve sorumlu anne-babalar, güzel örnekler ile çocuklarına sorumluluk duygusunu bu dönemlerinde aşılayabilirler. Eğitim çağına gelen çocuklarımızın dil ve kültürlerini koruyabilmeleri için de, yabancı hayranlığını hayatımızdan çıkartarak kültürel değerlerimize ve geleneklerimize sahip çıkıp, içinde yaşadığımız topluma karşı yabancılaşmadan aile değerlerimizi korumalıyız. Milli ve manevî değerlerimizi sahip çıkıp, bayramlarda, yakın ve uzaktaki akraba, eş-dost ve komşularımızı ziyaret ederek örnek olmalıyız. Kendi özgün hayatımızı yaşarken, değerlerimizden de uzaklaşmamalıyız. Her konuda Türkçe isimleri kullanmaya özen göstermeliyiz, sağlam bir okuma alışkanlığı kazanarak edebiyatımızın şiir, hikâye ve roman türünden klasik ve seçkin eserlerinden mutlaka okumalıyız. Atasözü ve deyimlerimizi öğrenerek onları günlük konuşmalarımızda sıkça kullanmalıyız. Faydasız boş konuşmalardan uzak durmalıyız, ülkemizin tarihî ve coğrafi zenginliklerini, güzelliklerini tanımak için şu tatil döneminde fırsat bulduğumuzda gezip görmeliyiz, Zaman zaman aile büyüklerimizin, eş-dostlarımızın kabirlerini de ziyaret edip, onlara Fatihalar okumalıyız. Gençlerimiz için bunların hepsini birden noksansız yerine getirmek, günümüzde çok zor olacaktır ancak, günün şartlarının elverdiği şekillerde üzerlerine düşen görevi yapmaya çalışmaları da kendileri, aileleri ve gelecekleri için faydalı olacaktır. 03.07.2012
Hamit KURT
|