Bağlılığın, fedakârlığın, cömertliğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevmenin sembolü, hep veren fakat hiç karşılık beklemeyen, evladını 9 ay karnında, 2 sene bağrında, ölünceye kadar da kalbinde taşıyan, “Ey Allah'ın Resulü! İnsanlar arasında iyi davranmama en çok layık olan kimdir?” diye sorulduğunda, Allah resulünün, sahabenin bu sorusuna, en güzel cevabın “annendir”, “Sonra kimdir?” sorusuna yine, “annendir”, “sonra kimdir?” sorusuna ise; “sonra babandır”, şeklindeki cevabın kadim muhatabı olan eş ve anne olarak kadın, ömür boyu sevgiye, saygıya, hürmete ve tazime layık olanın bizzat kendisidir. Her kadın, eş olabilir mi? her eş aşağıda değineceğimiz nitelikleri bünyesinde taşıyan anne olabilir mi? her annede kadın olabilir mi? Eş ve anne gibi kutsiyet arz eden değerleri bünyesinde taşıyan kadın, kocasına hiç bir zaman ve hiç bir konuda yalan söylemeyen, bir başkasıyla konuşmayla da olsa asla ve asla ihanet etmeyen, eşinin malına ve diğer kutsal gördüğü değerlere karşı koruyucu ve gözetici olan, eşinin hoşlanmadığı hiç bir davranışta, söylem ve eylemde bulunmayan, onun güvenini asla ve asla zedelemeyen, ahlâkı, huyu dünya görüşü, inancı cemil-i kâdim olan, güvenilir ve Hz. Hatice misali edep ve haya üzere kendisini ikmal eden, henüz bu dünyada eşine cennet saadeti sunan, israftan, gıybetten, somurtkanlıktan uzak, sorumluluk alabilme erdemliliği ile "sevgi", "kişinin karşısındakinde yok olmasıdır" veciz ifadesini bizzat ruhuyla, beyniyle, benliği ve tüm cismani varlığı ile eşinde yok olmakla ispat eden, çocuklarına iyi bir eğitimci, topluma karşı model, Yaratanına karşıda yaratılışının gayesi üzerinde ayağını sabit kılan olandır eş, anne ve kadın. İyi bir eş, anne ve kadının seciyelerini özetle sıraladıktan sonra, mükemmel bir eş olarak kocanın, evlat olarak erkeğin görev ve seciyelerini de yine yazımız içeriğinde bulmak mümkündür. Peygamber Efendimiz (s.a.s), Veda Haccı için Mekke’ye doğru yola çıkar. Kafile içerisinde hanımlarda bulunuyordu. Yol düzenini sağlayan Enceşe isimli bir genç, coşkuyla şiirler okuyor, güzel sesiyle ezgiler söylüyordu. Bu durum, develerin heyecanlanıp hızlanmasına ve üzerlerindeki hanımların rahatsız olmasına sebep oluyordu. Efendimiz, hanımları sarsıntıdan kurtarmak için olaya müdahale etme gereği duyar ve mübarek ağzından dökülen şu zarif ifadelerle gence seslenir: “Ey Enceşe, sakin ol! Kristalleri dikkatli taşı!” Şefkat Peygamberi, hassas bir varlık olan kadını kristale benzetmek suretiyle onun değerine ve ona karşı ne derece hassas davranılması gerektiğine dikkat çekmiştir. Her varlığın yaratılışında olduğu gibi, erkek ve kadının yaratılışında da, şüphesiz sayısız hikmetler vardır. Yüce Allah, kâinatın en şerefli varlığı olan insanı, bir tek özden yaratmış, insan olma onur ve sorumluluğunu hem kadına hem de erkeğe yüklemiştir. Peygamberimiz de, “Kadın ve erkek bir bütünü tamamlayan iki eşit parçadır.” sözüyle kadın ve erkeğin biri olmadan diğerinin eksik kalacağını ifade etmiştir. Bu itibarla kadın ve erkek, sağlıklı ve huzurlu bir toplumu birlikte inşa eden, birbirlerini koruyan ve sükûna ulaştıran birbirlerinden ayrılmayan iki ayrı değerdir. Rahmet Peygamberi, kadının toplum içinde saygın bir yere sahip olması için bugün bile gıpta ile karşılanacak nice gayretler göstermiştir. Öyle ki;yaşadığı zaman diliminde kadına yönelik bütün acımasızlığa rağmen peygamberimiz, her daim kadının onurunu korumuş, şiddete başvuranları sert bir dille uyarmıştır. O’nun kadına muamelesi şefkat, merhamet, nezaket ve anlayış örnekleriyle doludur. Peygamberimiz, vahye muhatap olmanın heyecan ve ağırlığını ilk olarak sadakat timsali eşi Hz. Hatice annemiz ile paylaşmış, sütannesi Hz. Halime’ye derin hürmet göstermiş, kızı Hz.Fatıma’yı sevgi ve şefkatle büyütmüş, kız torunu Hz.Ümâme’yi omzuna alarak ashabına imamlık yapmış, “Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır” diye buyurmak suretiyle de hem eş, hem baba, hem de evlat olarak bir kadına nasıl davranılması gerektiği hususunda bizlere en güzel örnek olmuştur. Yüce Kitabımızda, Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş kadınlardan örnekler verir. Yaratılışın kendisinde tezahür ettiği annemiz Hz. Havva, iman ve cesaretin zirveye ulaştığı Hz. Asiye, hayâ ve iffetin mekân tuttuğu Hz. Meryem, sadakat ve teslimiyetin anlam bulduğu Hz. Hacer, namus ve haysiyeti Yaratıcı tarafından tescillenen Hz. Âişe validemiz bu, yüce şahsiyetlerden sadece birkaçıdır Hemen her coğrafyada kadın baskıya, şiddet ve zorbalığa maruz kalmış, geçmişte ve günümüzde gerek aile içinde, gerekse toplumsal yapıda, her zaman hak ettiği saygı ve değeri görememiştir. Öyle ki; insanlık tarihinde kadının, insan olup olmadığı tartışılacak kadar insaftan uzaklaşılmış, hatta o, namusa leke süren bir varlık olarak düşünülmüş, bırakın isimleriyle çağrılmalarını 1.2.3 şeklinde rakamlarla dahi hitaba muhatap edilerek aşağılan-mış, hayat hakları ellerinden alınmış, kumlara gömülecek derecede ilkel ve en vahşi muamelelere ne yazık ki maruz bırakılmışlardır. Kadının onuru ve saygınlığını hiçe sayan bu çirkin davranışlar cehalet, merhametsizlik, vicdanî değerlerden yoksunluk, dahası insan oluştan uzaklaşma gibi etkenlerden kaynaklanmaktadır. Söz konusu yanlış tutum ve davranışların İslam ile bağdaştırılması ise daha da vahim bir durumdur. Çünkü; zulüm ve şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın, düşüncenin, geleneğin ve inanışın, kendisine Kuran ve Sünnet’te yer bulması mümkün değildir. Akıl ve izandan uzak bunca ilkel muamelelere maruz kalan kadın, Allah’ın bize bir emaneti olan eşimiz, göz aydınlığı olarak verdiği kızımız, yaratılışımızda, hatta hayatımız boyunca ilk sığınağımız "ANALARIMIZ" değil midir" Dünyaya gelmemize vesile olan, uykularından fedakarlık edip merhamet ve şefkatle emziren, sevgiyle büyüten, fedakârlık sembolü, şeref abidesi, gönüller mimarı, münevver bu necip annelerimizin 21.yy. dünyasında merhamete, sevgiyi, şefkate, hürmete ve ilgiye aç bırakılmaları neyle izah edilebilir? Onlar, hayat arkadaşımız, can yoldaşımız, aldığımız nefes, yaşamı-mıza anlam katan, hayatın zorluklarını, huzur ve mutluluğu birlikte paylaştığımız, iyi ve kötü günlerin ağır yükünü birlikte omuzladığımız, kıymet hükümlerimizin ve gönül coğrafyamızın birer sadık dert ortağı değiller miydi? Acısıyla, tatlısıyla bir ömür boyu beraber hayat sürmek üzere çıktığımız bu hayat yolculuğunda sadakati, yalansız, samimi ve dürüst, merhamet yüklü, dostça yaklaşımı, karşılıksız sevgiyi, saygıyı bu mümtaz şahsiyetlerden neden esirgiyoruz? Onurlarının incitilmediği, bedenlerinin sömürülmediği, haz metaından çıkarıldığı, asırlar boyu hançerlenmiş yüreklerinin tamir edildiği, çıkarların çatışmadığı, makul taleplerinin yerine getirildiği, insanlık onuruna yakışır bir değer biçildiği bir dünyayı onlar için inşa etmemiz bu kadar zor mu? Hayatını, hiç tanımadığı birisine adayan, kayıtsız şartsız sevmeye, ona sadık kalmaya, iyiye ve güzele dair ne varsa hayatta onunla paylaşmaya kendini şartlandıran, evliliğindeki ilişkileri ne kadar yıpransa da toplumun kendisine biçmiş olduğu eş rolünü, ailesinden almış olduğu terbiye ve kültürle birleştiren, elinden ne geliyorsa hayatı paylaşma adına bunca olumsuz yaklaşımlara rağmen yapma gayretinde olan kadınlarımızdan bir tebessümü dahi neden esirgiyoruz? Yüreğinde biriktirdiği ve bir türlü dinletemediği paylaşamadığı sorunlarını, cevap bulamadığı sorularını, yıllarca devam eden talihsiz bakış açılarıyla karşı karşıya kalan kadınlarımızın bu sessiz çırpınışlarına neden çözüm üretmiyoruz? Başkalarına geldiğinde, onları nezaketle dinleyen ve nazik konuşma rolleri sergileyen, eşine almadığı küçük bir hediyenin kat be kat pahalısını gecelerin haz metaı haline gelen telefon ve internet kadınlarına layık gören eşlerin bu davranışları karşısında onuru incinen onur abidesi kadınlarımız neden görmezden geliniyor? İçine kapanmış, itilmiş, aldatılmış, duyguları boğazında düğümlenmiş, suskunlaşmış, kadınlığı dahi unutturularak bilinmeyene doğru neden zorunlu yelken açtırılmak zorunda bırakılıyor? Oysa, inancımızda kadın, Allah’ın emaneti olan bir eş, ayaklarının altına cennet serilen bir anne, Allah’ın rahmeti ile sarmalanmış bir evlat ve Rabbimizin mükerrem kıldığı bir varlık, her türlü hürmet ve saygıya layık olan değil miydi? Onları incitmek, hangi gerekçeyle olursa olsun dövmek, mağdur ve mazlum durumuna düşürmek inancımızla asla ve asla bağdaşmaz. Unutmayalım ki yüce dinimiz İslam ve onun Peygamberi Efendimiz eşimize, annemize ve evladımıza güzel davranmayı imanın derecesi "kemal'i" için gerekli görmüştür. 15.01.2014
HAMİT KURT ANKARA
Not: Yorum, soru ve önerileriniz için lütfen üye olunuz.
web: aileveyasam.com
|