Hayat; insana çok iyi dersler öğreten büyük bir okul, imtihan içinde bir imtihan, her aşamasında sıkıntı, keder ve sevincin iç içe yaşandığı, hayat şartlarındaki değişimler sonucu sosyal, biyolojik ve ruhsal yapının zamanla bozulduğu bir süreçtir. Bu sürecin devamı olan, temkinli kararların alındığı, hayata dair daha isabetli ve doğru adımların atıldığı, saygı ve itibara daha çok mazhar olunduğu dönem olan yaşlılık, hayat okulunun yetiştirdiği bilge şahsiyet, bağlılığın, fedakârlığın, cömertliğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevmenin sembolü, hep veren, fakat hiç karşılık beklemeyen, henüz dünyaya gözlerimizi açarken zayıf ve korunmaya muhtaç olduğumuz zamanlardan buyana, bizler için hayatın feda edildiği, zahmetli ve meşakkatli hayat yolculuğunda cismani tüm varlıklarıyla geleceğimizi aydınlatan fedakâr ve kadim şahsiyet, "Zahmetin olduğu yerde rahmet, hareketin olduğu yerde bereket var" düsturunda, evlerimizdeki huzur ve bereketin devam etmesinin vesilesi, gönüllerimizde merhamet ve sevgi çiçeklerini yeşerten, saygıya, sevmeye, sevilmeye ömür boyu layık olan mümtaz değerdir. Onlar; Kur'an-ı tabirle, "Rabbin, sadece kendisine ibadet etmenizi, ana babaya da iyi davranmanızı kesin olarak emreder. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile demeyiniz." tanımının muhatabı, bizlere evrensel mesajlarıyla her konuda rehber olan sevgili Peygamberimizin; "Vaktinde kılınan namazdan sonra Allah’a en sevimli işin ana ve babaya iyilik etmek olduğunu" , "Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Yaratılanlara merhamet ediniz ki Allah da size merhamet etsin" , "Ak saçlı Müslüman’a saygı Allah’ın şanını yüceltmekten ileri gelir." , "Ana babası ya da onlardan birisi yanında yaşlanıp da (onlara hizmet edip dualarını alarak) cennete giremeyen kimseye yazıklar olsun.", "Küçüklerine merhamet etmeyen büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir","Allah, İslam dininde yaşlanmış kadın veya erkek kullarına azap etmekten hayâ eder", “Allah, sünnete (İslam’a) sımsıkı sarılan bir yaşlının yaptığı duayı geri çevirmekten hayâ eder" , "Eğer Allah'ın beli bükülmüş kulları, süt emen yavrular, otlayan hayvanlar olmasaydı, başınıza sağanak sağanak ve kesintisiz azap yağardı", "Saçı-sakalı ağarmış, yaşlı Müslüman'a, hükümlerini çiğnemeyen ve okumayı bırakmayan Kur’an okuyucusuna, adil idarecilere ikram etmek ve saygı göstermek, Allah’a saygıdandır” şeklindeki evrensel mesajların bizatihi mümbit muhataplarıdır. Bunca güzide tanımların muhatabı olan bu şahsiyetlerin günümüzde maalesef hor görülmekteler. Onları üzen, inciten, küstüren, ağlatan, huzur evlerinde kaderlerine ve yalnızlığa terk eden fert ve toplumlar, maddi ve manevi sıkıntılardan kurtulabilirler mi? Hanımından ya da, kocasından çekinerek geçici dünyada, süfli emelleri uğruna anne ve babasını huzur evlerine terk edenler, evlerinde huzurlu bir yaşamı yaşayacaklarını mı zannediyorlar? Sahip olduğumuz gençliğimizin, endamımızın, güç ve kuvvetimizin ebedi kalmayacağını, güzel ahlak ve güler yüzlü olmak varken bunca fütursuz ve merhametsizlik yüklü güdülerimizle hareket etmemiz hangi yönümüzün tanımıyla özdeşir? Merhamet, sevgi ve saygının her kapıyı açan bir anahtar olduğu bilinen bir gerçek iken Peygamber Efendimizin; “Birbirinizi sevip saymadıkça iman etmiş olamazsınız”,“Merhamet edenlere, Allah da merhamet eder. Allah’ın yarattıkla-rına merhamet ediniz ki, Allah da size merhamet etsin” şeklindeki mesajını neden doğru okumuyoruz? Ülkemizde 238 yaşlı kuruluşunun olduğu, buralarda 19 bin 600 yaşlı insanımızın kaderlerine terk edildiği ve bu sayının her geçen gün artış temayülü göstermesi, Türk İslam toplumunun yüz karası değil de ya nedir? İnançtan, vicdani değerlerden yoksun ailelerin, gözü ve bağrı yaşlı bu insanları sığıntı, yük, değersiz görmeleri, desteksiz, ilgisiz bırakılmaları, huzur evlerine özellikle evlatları, gelinleri, eşi ve çocukları tarafından terk edilmeleri, insan olarak kanınıza dokunmuyor mu? Bu duygular içerisindeki o yaşlılarımızın ruhlarının karartılması, kalplerinin titretilmesi, yaşama dair umutlarının tümden yok edilmesi, hangi vicdani değerlerimizle bağdaşır? "İnsan, ne ekerse onu biçer" veciz sözüne kulaklarını tıkayanlar, bir gün kendilerinin de aynı konuma geleceklerini neden düşünmüyorlar? Yaşanan gerçeklerle yüzleşip, hakikati görerek, yanlıştan dönmek doğruyu bulmak gerekirken, insan kendisine reva görmediği insanlık dışı, cahiliye dönem kalıntısı davranışları, başkasına layık görmesi insani bir davranış mıdır? İnancımız, kültürümüz, gelenek ve göreneklerimiz, yaşlıları birer nimet sayarken bunca hoşgörüsüzlük niye? İlgisizliğe, yokluğa, köşe başlarında dilenmeye, evlerinde veya huzur evlerinde yalnızlığa terk edilmeleri, insan sesine ve sıcaklığına hasret bırakılmaları, onlara yapılan psikolojik şiddet değil de ya nedir? “Yaşlanmak, bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır, ama görüş açınız genişler” diyen ünlü İtalya'n düşünür Ingmar Bergman'ın “Gençlerin aynada göremediklerini, yaşlılar bir tuğla parçasında okurlar” diyen Mevlana’nın, “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur.”. diyen Atatürk'ün manidar bu mesajlarına gönül gözlerini kapatanlar neden okumayı denemiyorlar? Saygılı ve merhametli davranılmasından başka hiçbir beklentileri olmazken, ömürleri boyunca bedel ödedikleri, türlü türlü zahmetlere katlandıkları, kadirşinas bunca fedakârlık-larının karşılığı ihanet mi olmalıydı? Kendilerini güvende ve özgür hissettikleri, anılarıyla beraber oldukları evlerindeki yaşamlarından kopartılıp, kalan ömürlerini aile yakınlığı ve sıcaklığından uzak, zorunlu sürgün olan huzurevlerinde geçirtme bedelinin ağır olmayacağını mı zannediyoruz? Aile yakınlığına daha çok ilgi duydukları bu dönemlerinde, sevgiden, ilgiden yoksun kalan, öz güven duygularını yitirmiş, psikolojik ve sosyal yoksunlukların yaşatılması, sosyal yardımlara, ekonomik desteklere muhtaç bırakılmaları, iç dünyalarında oluşturulan bunca depremin yarasının sarılmasına, ömrümüzün yeteceğini mi zannediyoruz? Evlerimizde bulunmaları dahi en mümbit nimet ve huzurumuza vesile iken, ”Önce kendine ve insanlara merhamet et ki; Allah da sana merhamet etsin”. İlahi mükâfata mazhar olunmaktan mahrum olmak akıl ve izan işimidir? Maalesef, inançta ve ruhta güzellik yoksa, baktığı gözlerinde insan sevgisini göremiyorsa, kalbinde vicdan ve merhamet kırıntı kalmamışsa, insanlar arası ilişkilerde ölçüler şaşmışsa, olumsuzluklar artmışsa, yaşanan iyilik ve güzellikler yok edilmişse, inançtan, insani sorumluluktan uzaklaşılmışsa, süfli emeller uğruna kadının yada kocanın kölesi olunmuşsa, maddiyat ön planı çıkartılmışsa, insanlıktan uzak bunca olumsuz düşüncenin sahiplerinden başka ne beklenebilir ki? Geliniz; dünyalarını daha fazla paramparça etmeden, terk edilmişliğe, kaderleriyle baş başa bırakmadan, değerli olduklarını, sevildiklerin kalben hissettirip, eş ve çocuklarımıza gösterdiğimiz önem ve değeri onlardan da esirgemeyelim. Bugünün gençleri olan bizler, yarının yaşlıları olacağımızı unutmadan, onlara hürmet ve ihtimam gösterip, gönüllerini ve dualarını almak, güzel ve tatlı söz söylemek, merhamet ve tevazu ile yaklaşarak ihmal etmemek varken, onlardan saygı, ilgi, sevgi, şefkat ve merhameti esirgeyip, huzur evlerine yatırılarak kaderleri ile baş başa bırakılmaları, inanıyorum 21.YY. insanlığının en büyük ayıpları olarak tarihe geçecektir. Şu da unutulmamalıdır ki; büyük küçük herkesin, saygıya layık olan başta anne ve babalarımız olmak üzere yaşlı ve güçsüzlere yardım etmesi, aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in bizlere bir emridir de. Yanımızda yaşlanan anne ve babamıza hürmet etmemiz, tanıdığımız, tanımadığımız bütün yaşlılarımızın hatırlarını sorup, gönüllerini almamız, tecrübeli nasihatlerinden faydalanmamız, ihtiyacımız olmasa bile onların fikirlerine müracaat ederek gönüllerini hoş tutmamız, erdemli ve onurlu bir davranış olacaktır. Bugünün yaşlıları, dünün gençleriydi. Günümüz gençleri de yarının yaşlıları olacaklarını unutmamalılar. Öyle ise, bizim de bir gün yaşlanacağımızı göz önüne bulundurarak yaşlılarımıza, özellikle ana babamıza, dedelerimize ninelerimize saygıda kusur etmememizi, bu önemli konuda çocuklarımıza ve gençlerimize de güzel örnek teşkil etmek birinci önceliğimiz olmalıdır. Elleri öpülesi bu necip ve naif insanlar, içinde yaşadıkları dünya da sürgün misali bizden daha fazla yaşamış, çoğu zaman bizim idrak etmekten dahi aciz kalabileceğimiz nitelikte sıkıntılar çekmiş, yaşarken tecrübe edinmiş, zorluklara göğüs germiş ve mücadeleyi ellerinden hiç bırakmamışlardı. Bu bakımdandır ki; onlara hürmet sadece sözle değil evde, otobüste, çarşıda, pazarda, sokakta camide ve topluluk halinde bulunduğumuz her yerde yer verilmelidir, hele gözü ve gönlü yaşlı bu kadim insanlar anne ve babamızsa daha da dikkatli ve duyarlı davranışlar sergilemeliyiz. Ülkemizde sosyal yoksunluk ve ekonomik yoksulluk içinde bulunanların, yaşam standartlarını yükseltmek, huzurlu bir ortamda korumak, sosyal ve ekonomik gereksinimlerini karşılamak, yaşamlarını sağlık, huzur ve güven içerisinde geçirmelerine yardımcı olmak, boş zamanlarını değerlendirmelerine yardımcı olmak, yaşam koşullarını iyileştirmek, günlük yaşamla ilgili etkinliklerine rehberlik ve danışmanlık yapmak, kendi olanakları ile karşılamak-ta güçlük çektikleri konularda destek hizmetleri vermek, sosyal ilişkilerini ve aktivitelerini artırmak, sahipsiz olmadıklarını, yorulan bedenlerini karamsarlığa terk etmeden, zaman ve geçirilmeden insanlığımız ve evlatlığımızın nişanesi olan vefa borcumuzu, ivedi bir şekilde eksiksiz yerine getirelim. Sebebi vücudumuz olan anne ve babalarımız başta olmak üzere toplumun manevi sigortaları olan yaşlılarımız, ömür boyu saygıyı, sevgiye, hürmete, baş tacı edilmeye, elleri öpülmeye en layık mümtaz şahsiyetlerdir. Onlara hak ettikleri sevgi, saygı ve ilgiyi göstermek, hem insani görevlerimiz, hem de İslam'ın emirleri arasında yer alırken, bu mümtaz şahsiyetlere gösterilen merhametin ve yardımın, Cenab-ı Allah’ın da bizlere yardım ve merhamet etmesine kapı aralayacağını aklımızdan çıkarmamalıyız. 03.02.2014
Hamit KURT ANKARA
Not: soru ve önerileriniz için lütfen üye olunuz
Web: aileveyasam.com
|