İnsanlığın meyveleri konumundaki çocuklarımız, Allah’ın bizlere bir lütfu, ailenin neşe kaynağı, geleceğimizin teminatı olan, Kur'an-ı Kerim'de; “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” emrinin narin muhataplar, Peygamber Efendimiz (s.a.s) in; “Hiçbir anne baba çocuğuna güzel ahlaktan daha değerli bir miras bırakmış olamaz” şeklindeki mesajının güzide değeri, himayeye muhtaç varlıklar. İnsanlık tarihi kadar eski olan çocuk istismarı, trajik sonuçları olan tıbbi, hukuki, gelişimsel ve psiko-sosyal kapsamlı toplumun ciddi bir sorunudur. Ahlâki bilgisi ihmal edilerek manevi boşluk içerisinde bırakılmış olan gençlerin, "bir defadan bir şey olmaz" diyerek hatta; tarihte Lut (a.s) Kavmi'nin helâkine sebep olan livataya yönelmesi, materyalist ve maddeci anlayışın hakim olduğu, doymak bilmeyen nefsin kölesi, hırsın esiri, dinî ve ahlâki değerlerden uzaklaşan parçalanmış aileler de yetişen çocuklarımızın 21.yy bilgi çağında geldiği nokta hepimizi endişeye sevk ederken, toplumu da tehdit eder hale gelmiştir. Anne ve babaların ihmal ettiği himayeye muhtaç, muhakemeleri zayıf, zararlı alışkanlıklara ve ahlaksızlıklara bulaşmış, henüz eğitim ve öğretim çağında çalıştırılmak zorunda bırakıl-dığı, yaşlarının üstünde sorumluluğun yüklendiği, cinsel uyarı ve doyum için sözlü ve fiziksel tacizle bedenlerinden cinsel yararlanma ve fuhşa zorlanma gibi suçlarda cinsel obje olarak kullanılma hali olan cinsel istismar, cinsel bölgelere dokunma, sözlü ve görsel teşhircilik ve ırza geçme şeklinde gerçekleşir. Utandıracak durumlarla karşılaşmamak için, sorumluluğumuz altında bulunan çocuklarımızın söz ve hareketlerini yakından izlememiz, ahlâki olgunluğa erişmelerinde elimizden gelen tüm gayreti sarf etmemiz birinci önceliğimiz olacakken, cinsel istismara maruz kalmalarındaki ihmalimizi nasıl izah edeceğiz? Bir takım dizi film oyuncularını örnek alarak çeteleştikleri, bu şekilde arkadaşlarını baskı altına almaya çalıştıkları, soygun, gasp, taciz vb. suçlara bulaştıkları son zamanlarda artarken, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın art niyetli insanların kötü emellerine alet olmalarına göz yumabilir miyiz? Kontrolsüz internet kullanımı, eve geliş-gidiş saatleri ve arkadaşlık kurduğu kişilerin takip edilmeyişi, yeteri miktarda harçlığın verilmeyişi veya gereğinden fazla verilmesi ve temel ihtiyaçlarının temin edilmeyişi onları suç makinelerinin kucağına itmez mi? Cinsel gelişim ve bilgilenmenin henüz tamamlanmadığı bir dönemlerinde cinsel istismara maruz kalmalarının öncelikli sorumlularının eğitimsiz, sorumsuz ve çalışan aile çocuklarında rastlandığını kaç kişimiz biliyor? Cinsel istismarın, çocuklarda uzun vadeli duygusal ve davranışsal etkilere, korku, depresyon, kızgınlık, düşmanlık ve uygunsuz sapıkça cinsel davranışlara yol açtığı bir gerçek iken, alanın uzmanlarından çocuğa neden psikolojik destek alınmıyor? Cinsel istismarın, %77'sinin aile ihmalinden, %11'inin okuldaki bir kısım idareci ve eğitimcilerin sorumsuz ve duyarsız davranışlarından, %12'sinin toplumun diğer bireylerinin sorumlu davranmadığından kaynaklandığını, faillerinin 15, 20 ve 40 yaşları arasında olduğu, istismara uğrayan çocukların ev içerisinde şiddete maruz kaldıkları, eğitim seviyesi düşük sosyo-ekonomik düzeye sahip ailelerden olduğunu bilmiyor muyuz? Bir istismar olgusunun saptanması halinde, tıbbi ve psikolojik tedavi sürecinin dışında yasal işlemler de zorunlu iken, çocukluk çağında travma yaşatılan mağdurların haklarının aranma-ması ve istismarcılara ceza verme yönüne gidilmesi gerekirken, olayın üstünün örtülmesi neden ilk tercihimiz arasında yer alıyor? Tacize uğradığında, çoğu zaman rahatsız edici duygular, düşünceler veya davranışlar, fiziksel, ruhsal, cinsel ya da sosyal açıdan zarar görmesi, sağlık güvenliklerinin tehlikeye girmesi, toplumu, sosyal kuruluşları, yasal sistemleri, eğitim sistemini ve iş alanlarını etkileyen toplumsal bir sorun değil de ya nedir? Depresyon, dikkat eksikliği, davranış problemleri, cinsel problemler, kontrolsüz öfke, büyüklere karşı gelme, parmak emme, tırnak yeme, uyku bozuklukları, kız çocuklarının erkek çocukları yanında kendilerini güvensiz hissetmeleri, bulantı, kusma, karın ağrıları, baş ağrıları, suçluluk hissi, okulda başarı ve davranış sorunları, suça eğilim, panik atak, kirli ve değersiz olma hissi yaşayan çocuklarda, cinsel istismara uğrama olasılığı yüksek iken, günümüzde bunların ne anlama geldiğini dahi tezahür edemeyen ailelerin var olması düşündürücü değil midir? Bir takım fiziki ve ruhi evrelerden geçerek geleceğe hazırlamaya çalıştığımız çocuklarımızın, kişilik gelişimini olumsuz etkileyecek her türlü engelleri ortadan kaldırmak, edep ve ahlâklarını bozacak zararlı unsurlardan uzak tutmak birinci önceliğimiz olması gerekirken, bizden, güzel ahlâklı, insani değerlerle bezendirilmiş, ailesine, milletine ve tüm insanlığa faydalı bireyler yetiştirmemiz beklenirken, süfli emellerimiz uğruna ihmal ettiğimiz güzide değerlerimiz olan çocuklarımızı kendi ellerimizle cinsel istismar gibi çirkin bir vakıanın içine atmamız ne ile izah edilebilir? Yaşayan ve yaşatan, keder ve sevinçleri paylaşan, yardımlaşma ve dayanışma duyguları ile hareket eden olmamız gerekirken, çağımızın sosyal hastalıklarından, aşırı dünyevileşmenin sonucu olan ferdiyetçiliğin yol açtığı sorunlardan olan maneviyatsızlık, samimiyetsizlik, bencillik, şehvet preslik, hırs ve tamah uğruna bunca değerlerimizi ihmal etmemiz niye? "Din, insanları bütün kötülüklerden alı koyan en mükemmel frendir" veciz sözünden hareketle maneviyatın tükendiği, yardımlaşma ve dayanışma duygularının köreldiği, anne, baba ve evlat arasında kırgınlık ve dargınlıkların yaşandığı, fertler arasında düşmanlıklar ve kavgaların arttığı, ailelerin parçalandığı toplumlarda cinsel suçların ve nitelikli sapıklıkların artışı, geleceğimizi tehdit etmez mi? Cinsel istismara bağlı duygusal ve davranışsal reaksiyonlar, 0–3 yaş arasında yeme ve uyku bozuklukları, yabancılardan korkma, üzerini giyip çıkarırken sorun çıkarma şeklinde başlayıp, 3–6 yaş arasında bebeklik dönemlerine geri dönüş, içe kapanma, sözel ifadede azalma, anneye daha fazla bağlı olma, yeme ve uyku bozuklukları, korku, utanma, öfke, suçluluk duygusu, çaresizlik, zarara uğrama ve kirlenme duygusu ile devam edip, 6–12 yaş arasında sosyal içe kapanma ve tek başınalık, evden, okuldan kaçma, yeme ve uyku bozuklukları, öğrenme bozukluğu, kendinden küçüklere cinsel istismarda bulunma, durup dururken ağlama, hassaslaşma, karın ve baş ağrıları, huzursuzluk, korku, utanma, suçluluk, öfke, güvensizlik, depresyon, intihar düşüncesi, kirlenmişlik hissiyatı şekliyle de uç noktaya ulaşır. Cinsel istismara uğrayanlarda, arkadaşlarından uzaklaşma, kendine zarar verici davranışlar, aşağılık duygusu, gelecek hakkında olumsuz düşüncelere ve düşük benlik saygısına sahip oluşu, hiç bir işe yaramama duygusu, yetişkin insanlara fazla güvenmeme, hatta bazılarında intihara teşebbüs, kaygı bozuklukları ve toplumdan uzaklaşma gibi sosyal inkisarların yanı sıra, gerginlik, olaylar karşısında çabuk tepki verme, uyku bozuklukları, bedensel şikayetler, korku tepkileri, yüksek kaygı düzeyinin klinik vakaya dönüşmesi, öfke, zayıf dürtü kontrolü, büyüklere karşı gelme, mutsuzluk, davranışlarında uçukluk, yaşamında dağınıklık, davranış tepkisi ve saldırgan davranışlar sergilemesi gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaları muhtemeldir. Hiç şüphesiz, cinsel istismar çocuklarımızın başına asla gelmemesini umduğumuz bir olaydır. Bu konuyu uygun zamanda çocuklarımızla konuşmak ise oldukça önemlidir. Çünkü; çocuklarımızı cinsel istismardan korumanın en iyi yolu budur. Cinsel istismar konusunda bilgilendirilmiş çocuklar, bu talihsiz deneyimi engellemek ve yaşadıkları istismarı güvendikleri bir yetişkin ile paylaşmak konusunda daha hazırlıklı olurlar. Bu anlamda, anne ve babalara düşen ilk ve en önemli görev, çocuklarını cinsellik ile ilgili bilgilendirmeye başladıkları okul öncesi dönemde, çocuğumuzun cinsel anlamda kendini korumasını sağlamak için bilgilendirici bir konuşmaya, “Bedenimiz özeldir, oyun oynamak için kullanmayız ve başkalarının oyun oynamasına izin vermemeliyiz” şeklinde bir ifadeyle başlayabilir yada, “iyi dokunuş” ve “kötü" dokunuştan bahsedip, başkasına dokunmanın veya başkası tarafından dokunulmanın bir sevgi işareti olup olmadığı öğretilebilir. Kendisine her dokunuştan hoşlanmayabileceğini, hoşlanmadığı bir şekilde dokunuluyorsa bunu ifade edebilmesi, engelleyemediği takdirde de çekinmeden bir büyüğüne söylemesi gerektiği telkin edilmelidir. Anne ve babalar, iyi ve kötü dokunuşları anlatırken çocuklarını korkutup kaygılandırmadan, sakin ve yumuşak bir ifadeyle açıklama yapmaya özen göstermeliler. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise, bu tarz konuşmalarda, “kötü" dokunuşlara çok fazla vurgu yapılmamasıdır. Çünkü; olumsuz cinsel deneyimlere fazla dikkat çekmek, çocuğun kaygılanıp en yakınlarından gelen sevgi ve şefkat içeren “iyi" dokunuşlarını dahi, yanlış algılamasına neden olabilir. Çocuğunuzun cinsel istismara maruz kaldığından şüphelendiğiniz de ise, öncelikli olarak polise durumu bildirmekten kaçınmayın. Bazı aileler olayın üstünü örtüp, yok sayarak çocuklarını çevrenin tepkilerinden koruduklarını düşünürler. Oysa; cinsel istismarı gizli tutmak, gerçek anlamda suçluyu korumak ve ona, başka çocukları istismar etmesi için fırsat tanır. Eğitimciler, din görevlileri, hukukçular, emniyet mensupları, psikologlar, sosyal hizmetler uzmanları, sağlık personelleri, istismarın önlenebilmesi için toplumu bilgilendirmeliler. Olayın yeni olduğu dönemde ise, çocuğa özellikle manevi destek mutlaka sağlanmalıdır. Özellikle, aile içi istismar vakalarında hekimle hasta arasındaki ilişki, çocuğun kurduğu ilk sağlıklı ilişki olduğundan, kendilerini yalnız, terk edilmiş ve suçlu hissettikleri bu dönemlerinde müspet yaklaşım sergilenmelidir. Hepimizi tehdit eden bu felaketlerden kendimizi ve çocuklarımızı korumak için, aile içi iletişimi koparmadan, çocuklarımızın ihmal ettiğimiz dini eğitimlerine özellikle önem vereliyiz. Çünkü din, tüm insanlığı bütün kötülüklerden koruyan en mükemmel frendir. Annenin hasta olduğu, boşandığı, psikolojik sorunlar yaşadığı ve evi terk ettiği dönemler, yetişkinlerin çocukla aynı odayı ya da yatağı paylaşmaları, kız çocuklarının babalarından ayrı yaşamaları, aile bireylerinde görülen psikiyatrik bozukluklar, annenin çalışması, özellikle 6-8 ile 10,14 yaşlarında kız-erkek çocukların daha sık istismara maruz kalmaları, biranda serpilen kız çocuklarının transparan kıyafetlerle baştan çıkarıcı tavırlar sergilemesi, okuldaki arkadaş gurubu, internet ve telefondan ahlaki duygulardan yoksun kişilerle iletişim kurmaları ve ailenin bunlardan habersiz olduğu anların, cinsel istismarın daha sık yaşandığı zamanlar olduğunu unutmamalıyız. Bu bakımdandır ki; bilişim teknolojisinin zirveyi zorladığı 21.yy'da önemli bir toplumsal sorun haline gelen geleceğimizin teminatı olan gözümüzün bebeği evlatlarımızı kuşatan tehlike cinsel istismar konusu, tedavisi uzun dönemleri alabileceğinden, toplumda maddi ve manevi bir çok olumsuz sonuçlara yol açacağı, bireysel kaygıları, korkuları, depresyonları, intihar vakıalarını meydana getireceğinden anne ve babalar başta olmak üzere, eğitimciler, din görevlileri, hukukçular, emniyet mensupları, psikologlar, sosyal hizmetler uzmanları ile sağlık personelinin sabırla ve kararlılıkla yükümlülüklerini yerine getirmeleri, aynı zamanda birer insani görevleridir. 14.02.2014
Hamit KURT
Web; aileveyasam.com yorum ve önerileriniz için lütfen üye olunuz. e-posta: hkurt381968@mynet.com
|