Eş ve anne gibi değerleri bünyesinde taşıyan, ahlâkı, huyu, dünya görüşü, güvenilirliği Hz. Hatice misali olan. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın övgüsüne mazhar olan annemiz Hz. Havva, iman ve cesaretin zirveye ulaştığı Hz. Asiye, hayâ ve iffetin mekân tuttuğu Hz. Meryem, sadakat ve teslimiyetin anlam bulduğu Hz. Hacer, namus ve haysiyeti Allah tarafından tescillenen Hz. Âişe validemiz gibi olan. İsraftan, yalandan, gıybetten, ihanetten, somurtkanlıktan uzak, sorumluluk alabilme erdemliliği ile, yaratanına karşı, yaratılışının gayesi üzerinde, ayağını sabit kılan. Kocasına karşı edepli bir eş, çocuklarına karşı iyi bir eğitimci, mensubu olduğu topluma karşı ise namuslu, ahlaklı, merhametli ve güzel bir örnek. Dünyaya gelmemize vesile olan, uykularından fedakârlık edip, merhamet ve şefkatle emziren, sevgiyle büyüten, fedakârlık sembolü, şeref abidesi, gönüller mimarı, hayat arkadaşımız, can yoldaşımız, yaşamımıza anlam katan, hayatın zorluklarını, huzur ve mutluluğu birlikte paylaştığımız, iyi ve kötü günlerin ağır yükünü, birlikte omuzladığımız, kıymet hükümlerimizin ve gönül coğrafyamızın birer sadık dert ortağı. Acısıyla, tatlısıyla bir ömür boyu, beraber yaşam sürmek üzere çıktığımız hayat yolculuğunun can yoldaşı. Merhamet yüklü, dostça yaklaşımı, karşılıksız sevgiyi, saygıyı kendisine ilke edinen, hayatını, hiç tanımadığı birisine adayan, kayıtsız-şartsız sevmeye, ona sadık kalmaya, iyiye ve güzele dair ne varsa, hayatta onunla paylaşmaya kendini şartlandıran, inancımıza göre Allah’ın emaneti olan eş, aynı zamanda Allah’ın rahmeti ile sarmalanmış birer evlat. Yukarıda saydığımız bunca değerleri üzerinde taşıyan, her türlü hürmete, saygıya layık görülen kadının, birkaç aya, birkaç hal ve harekete indirgeyenlerin, modern çağdaki anneliklerini, gelin şu sorular ışığında, birlikte inceleyelim; -Kur’an-ı Kerimde, kendilerinden övgüyle bahsedilen kadınları, günümüz de kaç kadın, temsil edebiliyor? -Her ana bir kadındır, fakat her kadın “ANA” mıdır? -Doğuran her kadın, eli öpülesi bir “ANA” mıdır? -Özellikle kız çocukları, hayata hazırlanırken, “edep ve ahlâk” üzere ne oranda yetiştirilebiliyor? -İlahi vahye kulak tıkayarak, çağın en zararlı düşmanı haline getirilen telefon, internet ve televizyonun esiri olan ve dünyevileşmekten bitap düşen anneler, milli ve manevi değerlerine sahip çıkan, insanlığın hayrına imanlı, ahlâklı, vicdanlı, merhametli, dürüst ve namuslu birey yetiştireceklerine inanıyorlar mı? -Çağımızın en büyük sorunlarından olan ve toplumsal hayatımızı alt üst eden nedenlerin başında gelen bilinçsiz internet ve telefon kullanımıyla, zamanının en kıymetli anını, çocuğuna harcaması gerekirken, süfli emeller uğrunda zaman öldüren kadının, aile yararına mantıklı düşünmesi veya, sağlıklı kararlar alması mümkün mü? -İnsanoğlunun yaşaması ve her türlü ihtiyacını giderebilmesi adına yaşam için bedeninin, uygun hale getirilmesi, öyle ki; yeryüzünde annelik kadar yüce ve ulvi bir görev, bir başka canlıya verilmemişken, toplumun varoluşuna, hatta Peygamberlerimizin dünyaya gelmelerine dahi vesile olan kadın, böylesine önemli bir değeri de, taşıdığının farkında mı? -İslam dininin ilk emrinin “OKU”mak olduğu hakikati ele alınacak olursa, insanlığın ve toplumların bekasının ve salahiyetinin, öğrenmeye ve öğrenilenlerin tatbik edilmesine bağlı olduğu aşikâr iken, heva ve hevesler uğrunda zamanı boş yerlerde geçirerek, ilim ve irfandan yoksun kalan anneler, toplumsal sorunlara kapı açtıklarının ne kadar farkında? -Kur’an-ı Kerim’de, dünyaya getirdiği çocuğunu, iki yıl emzirmesi zikredilirken, “Vücut hatlarım bozulmasın.” niyetiyle çocuğunu emzirmekten dahi uzak duran, mamalarla, suni gıdalarla büyüten, sütündeki eşsiz gıdadan yoksun büyüttüğü, anne kokusundan, sevgisinden, şefkatinden mahrum bıraktığı o neslin, mensubu olduğu topluma sağlıklı bir nesil olabileceğine inanıyor mu? Oysa; anne sütüyle, sevgisiyle, kokusuyla, şefkatiyle, ilgi ve eğitimiyle büyütülen çocukla, bu değerlerden yoksun yetişen çocuğun, sağlıklı bir yaşam sürdürmesi de mümkün değilken. -Ergenlik dönemlerinde, en çok ihtiyaç duyulan kişinin anne olduğu gerçeği ortada iken, gerek sıkıntılı anlarında, gerekse de mutlu zamanlarında, her zaman anneyle sıcak bir iletişim kurma duygularını elde edemeyen ve, bu dönemlerinde özel ilgiden mahrum bırakılan özellikle kız çocuklarını, çocuk yaşta evlilik gibi, daha nice tehlikelerin beklediğinin farkında mı? -Yazılı ve görsel basında, son zamanlarda sıkça duyulan “Kadına Şiddet, Kadın Cinayetleri” gibi haberlerin, ileriki yıllarda daha da artmasından, sorumsuz ve merhametten uzak yetiştirilerek büyüttükleri özellikle erkek çocuklarının, kendisi gibi kadın olan masum bir insanın, katili olabileceğini hiç düşündüler mi? Bu cinayetleri işleyen çocukları yetiştirenlerin de, yine bir anne olduğu gerçeği ortada iken, işlenen cinayetlerin öncelikli sorumlularının kimlerin olduğunu, başka yerlerde aramak ve suçu başkalarına atmakla, hakikatlerin üzeri ne kadar örtülebilir ki? -Evlerinde besledikleri hayvanlarına verdikleri önemi, gösterdikleri ilgiyi, bin bir zahmetle dünyaya getirip, büyüttükleri çocuklarına göstermemeleri, ilgiden yoksun bırakmaları, Allah’ın en şerefli kıldığı insana saygısızlık değil mi? -“Çocuktan al haberi.”, “Çocuklar, ailenin aynasıdır.” sözlerinden hareketle, toplu taşım araçlarında, toplumsal alanlarda, telefon konuşmalarında, internet cafelerde ve özellikle okul ortamındaki konuşmalarında, edep dışı hitapları ve ahlâk dışı davranışları göz önünde tutulduğunda ebeveynler, kendilerindeki edep ve ahlâki değerlerinin ne kadar yıprandığını, çocuklarının toplumsal alanda ve aile içinde sergiledikleri bunca olumsuz davranışlarında dahi görmüyorlar mı? -Toplumun en küçük ve en önemli kurumu olan ailedeki boşanmaların %40’lara dayandığı günümüzde, “Ben de çalışıyorum, sana ihtiyacım yok, babamdan-annemden kalan maaş var, ayağımın üzerinde durabilirim vs.” deyip, severek evlenenlerin küçücük tartışmalarında dahi, sabırsız ve agresif davranışlarından vs. dolayı boşanmaların yaşandığı, boşanmalardan kaynaklı ortada kalan, ülke ekonomisine maddi ve manevi yük olan çocukların, psikolojisi bozulan aile fertlerinin, içine düştükleri dramatik ve travmatik hallerinin sorumluları olduklarını, hiç düşündüler mi? Henüz çocuk yaşlarından itibaren, tablet bilgisayardan, cep telefonuna, kanserojen kimyasallar taşıyan oyuncaklardan tutun da, hangi şartlarda imal edildiği bilinmeyen hazır yiyeceklere, gazlı içeceklere, “yesin, doysun, dursun, sussun.” Mantığıyla tanıştırılıp, sadece maddi ihtiyaçlarını giderip, manevi ihtiyaçlardan yoksun bırakılarak kendimizden uzaklaştırdığımız çocuklarımızdan, “ Çocuklarım ahlaksız, saygısızlık yapıyorlar, beni hiç dinlemiyorlar, istekleri bitmiyor, sözlerimi dikkate almıyorlar, sorumlu davranmıyorlar vs.” diyerek şikayette bulunmamız, ne kadar mantıklıdır? -İşte; bu ve bu alana dair daha nice sorular, tarafsız ve doğru şekilde cevap bulduğunda, toplumsal sorunların en önemlisinin birini halletmiş ve “ANA” olabilme erdemliliğine ulaşmış olur. Hülasa; çocuğuna sorumlu yaklaşan kazanır, sorumsuz yaklaşan kaybeder. Zira analık, bir sanattır. Sanatı bilmeyen sanatkâr olamadığı gibi, sorumluluktan uzak annede “ANA” olamaz. Bu bakımdandır ki; ebeveynler çocuklarının maddi ihtiyaçlarını yerine getirdiği oranda değil, İslami, insani, ahlâki, ruhsal ve duygusal ihtiyaçlarını da yerine getirdiği oranda ebeveyndir. Yaşamak için gerekli olan ekmek dahi, düzenli ve sağlıklı tüketilmediğinde, kişiyi nasıl ki birçok hastalıkla buluşturuyorsa, anne olup da, analık sorumluluğunu yerine getirmeyenlerde, diplomalı cahillerin kol gezdiği, cinayetlerin, ihanetlerin arttığı, milli ve manevi değerlerden uzaklaşıldığı şu zaman diliminde ki çocuktan da, ahlâklı ve sorumlu davranış sergilemesi beklenemez. Bu bakımdandır ki; bir anne olarak, çocuğumuzu yetiştirirken, “OKU” emrinin muhatabı olduğumuzu unutmadan, Yüce Allah’ın, takip etmemizi emrettiği İslam çizgisini, hayat yolculuğumuzda rehber edinip, kendimizi ve elimizin altındaki yavrularımızı, ilim ve irfanla yetiştirdiğimizde, işte o zaman gerçek bir “ANA” olunacağını da unutmayalım. Sevgi ve esenlik dileklerimle. 09.02.2018
Hamit KURT ANKARA
|