İnsanoğlunun dünya yaşamındaki ilk adımı Hz. Âdem ile başlamış, kıyamete kadarda da devam edecektir. İlk insan ve ilk Peygamberimiz Hz. Âdem ve son Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa’ya kadar geçen bu zaman diliminde, Yüce Kitabımız Kur'an'ı Kerim’de, insanların yaşamlarına ve inançlarına dair önemli bilgiler verilmesinin yanı sıra, geçmişte helâk olan topluluklardan da bahsedilmiştir. Ayrıca, dünyada yaşayan her canlının, hatta dünyanın dahi belirli bir yaşam süresinin olduğuna, bu süre dolduğunda geri bırakılmayacağı gibi, ertelenmeyeceğine dair de bazı önemli hususlara da açık ve geniş bir şekilde yer verilmiştir. Dünya üzerinde yaptıkları taşkınlıkları nedeniyle yaşamları Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle, “elem verici bir şekilde” sonlandırıldığı anlatılan kavimlerin helâk oluş nedenleri, genel olarak putperestlik, işledikleri günah, şirk, küfür, isyan, zulüm ve zina vs. gibi sebeplerdendir. Lügat olarak; ölmek, mahvolmak, perişan olmak, bir şeyin dünyadan aniden yok olması, saltanatın, gücün elden gitmesi, cehenneme düşmek, felâket, afet, tehlike, yokluk ve harap olmak gibi manaların yanında, "Her şeye, her istediğini yapacak surette galip ve hâkim olan" anlamına da gelen ve Yüce Allah'ın "El Kahhâr" ismi şeriflerinin tecelligahıyla da örtüşen helâk, tarihi süreçte yolunu şaşıran, hak yoluna davet edilmelerine rağmen taşkınlıkları nedeniyle insanoğluna verilen bir ceza biçimidir. Kur’an-ı Kerimin bazı ayetlerinde helâk olan kavimlerden bahsedilirken, bir kısmının sadece isimlerini anmakla yetinilmiş, bazılarından da teferruatlı bir şekilde bahsedilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de ki ayetleri incelediğimizde, helâk olan birey, toplum ve kavimlerin; Nûh Kavmi, Âd Kavmi, Semûd Kavmi, Hicr Ashabı, İbrahim ve Ress Kavimleri, Lût Kavmi (Sedom Halkı ), Mü’tekife, Medyen Halkı, Eyke Halkı, İrem, Firavun, Hâman, Kârûn, Tübba Kavmi, Ashab-ı Fil, Sebe Halkı, Ebu Lehep ve ismini sayamadığımız diğerlerinin olduğunu görürüz. Bunların bazıları hakkında Tevbe Suresinin, 70’ci âyeti kerimesinde mealen şöyle bahsedilmiştir; "Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd Kavimlerinin; İbrahim'in Kavminin, Medyen Halkının ve yerle bir olan Şehirlerin haberleri ulaşmadımı? Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. (Ama inanmadılar, Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı.” Ayrıca, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerimde; Hz. Hûd (as)’un Âd Kavmine, Hz. Nûh (as)’un Nûh Kavmine, Hz. Salih (as)’in Semûd Kavmine, Hz. Lût (as)’un Lût Kavmine (Sedom Halkına), Hz. Musa (as)’nın İsrailoğullarına, Hz. Şuayb (as)’in Medyen Halkına ve Hz. Muhammet Mustafa (sav)’nın da tüm insanlığa Peygamber olarak gönderildiği bildirilmiştir. Helâk olan kavimlerin bazılarından kısaca bahsedecek olursak; NUH KAVMİ: Nûh Suresinin 25’ci ayeti kerimesinde mealen Nûh Kavminden şöyle bahsedilir; "Hataları (Küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah’tan başka yardımcılar bulamadılar.” Hz. Âdem’den sonra insan nesli çoğalmış, yeryüzünde birçok yer imar edilmişti. Ancak, dinden uzaklaşarak putlara tapmaya başlanınca, Yüce Allah Nûh Kavmine, Hz. Nûh (as)’ı Peygamber olarak göndermişti. Kur’an-ı Kerimde, günahları yüzünden suda boğulmak suretiyle helâk olduklarından bahsedilen Nûh Kavmi, kendilerine Peygamber olarak gönderilen Hz Nûh (as)’ın öğütlerini dinlememiş, hatta alaya almışlardı. Hz. Nûh, Kavminin iman etmesinden ümidini kesince ellerini açar, Nûh Suresi 26’cı ayeti kerimesinin mealinde geçtiği şekliyle; “ Nûh şöyle dedi: “ Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!” diye dua eder. Yüce Allah da, Nuh (as)’a bir gemi yapmasını ve bu gemiye inanan insanlarla birlikte her hayvandan birer çift almasını emreder. Bu uzun hazırlık sürecinin ardından büyük bir tufanla her tarafı sular kaplar ve yeryüzü sular altında kalır. İman eden bir avuç insan ve gemideki hayvanların dışında, Hz. Nûh’un eşi ve oğlunun da aralarında bulunduğu Nûh Kavmi, “putperestlikleri ve inkârcılıkları” sebebiyle “suda” boğulmak suretiyle helâk olurlar. ÂD KAVMİ: Fussilet Suresi, 15’ci âyeti kerimesinde Âd Kavminden mealen şöyle bahsedilir; " Âd Kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış,” Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar, bizim ayetlerimizi inkâr ediyorlardı.” Kur’an-ı Kerimde büyüklük tasladıkları, itaat etmeyip inkâr etmeleri nedeniyle gürültü ve şiddetli rüzgârla helâk olduklarından bahsedilen ve Yemen bölgesinde yaşayan Âd Kavmine Yüce Allah, Hz. Hûd (as)’ı Peygamber olarak göndermişti. Birçok nimetlerle donatılan, görkemli binalar inşa ederek lüks ve bolluk içerisinde yaşayan Âd Kavmine taşkınlıkta, zulümde, Allah'a isyanda ısrar etmemeleri, büyüklük taslayarak şirk koşmamaları konularında uyarılarda bulunan ve mucizeler gösteren Hz. Hûd (as), Onları Allah'ın birliğine inanmaya davet etmiş ancak, kavmi bu ilahi davete icabet etmeyerek, büyüklük taslayıp, şirk koşmaya ve inkâra devam etmişlerdi. Bunun üzerine, “büyüklük taslayarak şirk ve inkâra devam etmeleri” sebebiyle Yüce Allah Âd Kavmini de, “gürültü ve şiddetli bir rüzgârla” helâk etmiştir. SEMÛD KAVMİ: Neml Suresinin 45’ci âyeti kerimesinde, Semûd Kavminden mealen şöyle bahsedilir; "Andolsun biz, “Allah’a kulluk edin” diye (uyarması için) Semûd Kavmine, kardeşleri Salih’i Peygamber olarak göndermiştik. Bir de ne görsün, onlar birbirleriyle çekişip iki grup olmuşlardı.” Âd Kavminin helâkından sonra, Hicr Bölgesinde Semûd isminde bir Kavim daha yaşamıştı. Semûd Kavmi, zengin bir topluluktu. Dağları ve taşları oyarak ihtişamlı evler inşa etmiş, yazlık ve kışlık konaklar yapmışlardı. Bolluk ve refah içerisinde yaşayan Semûd Kavmi, uzun ömürlü bir hayat sürmüştü. Zamanla diğer kavimlerin hatasına düşerek, Allah'a isyan etmeleri ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya başlamaları nedeniyle Yüce Allah bu kavime de, Hz. Salih (as)’ı Peygamber olarak göndermişti. Semûd Kavmine peygamber olarak gönderilen Hz. Salih (as), kavmini Allah'a imana, ibadete ve itaate davet eder, mucizeler gösterir, öğütler verir. Bunca taşkınlık ve bozgunculukları karşılığında Hz. Salih (as)’a iman edenlerin dışında Semûd Kavmi de, “diz çökmüş” şekilde “şiddetli bir gök gürültüsüyle” helâk olurlar. LUT KAVMİ: Neml Suresi 54 ve 55’cı ayeti kerimelerinde ise, Lût Kavmi hakkında mealen şöyle bahsedilir; "Lût'u da ( Peygamber olarak gönderdik.) Hani O, kavmine şöyle demişti: ” Göz göre göre, o çirkin işimi yapıyorsunuz? ”,”siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz.” Sedom Halkı olarak da bilinen Lût Kavmi, Filistin yakınında yaşamıştı. Lut Kavmi (Sedom Halkına)’ne Hz Lût (as), Peygamber olarak gönderilmişti. Bu kavim ise, Allah'ın gönderdiği dinden sapmış, inkâr ve isyan yolunu tercih etmişti. Sapkın ilişkilere giren Lût Kavmi, zina kâr ve sapık bir kavimdi. Zina kâr ve sapık ruhlu bu Kavim , kadınlarla yaptıkları zinayı bir adım ileri taşıyarak, erkeklere yönelmiş, erkeklerle livata (zina) yapmaya başlamışlardı. Hz. Lût (as)’da, değerlerinden uzaklaşan, cinsel sapkınlıklar içinde olan bu kavmini doğru yola davet etmiş ancak, kavmi kendilerine yapılan bu vahdet davetini kabul etmemişti. Bunun üzerine, Lût Kavmi (Sedom Halkıda), yaşamlarının bir parçası haline getirdikleri “zina, erkeklerle Livata, cinsel sapkınlıklar, inkâr ve isyanları vs.” nedeniyle Neml Suresi 58’ci ayeti kerimesinde mealen; “Onların üzerine bir yağmur ( gibi taş) yağdırdık. ( Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kötüydü!.” Buyurulduğu şekliyle, “ (taş gibi) şiddetli yağmurla” helâk olmuşlardı. FİRAVUN'UN AKIBETİ: Şu’arâ Suresi 63.64.65 ve 66’cı ayeti kerimelerinde ise Firavun ve avenesinin akıbetleri hakkında mealen şöyle bahsedilir; "Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asân ile denize vur" diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı, Her parçası koca bir dağ gibiydi. Ötekileri de oraya yaklaştırdık. Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. Sonra ötekileri suda boğduk." Eski Mısır Krallarına verilen genel bir isim olan Firavunlar, İsrail Oğullarına esir muamelesi yaparak onları ağır işlerde çalıştırıyordu. Bir yandan Firavunların, diğer yandan Mısır'ın yerlisi putperest Kıptilerin kendilerine yükledikleri ağır işlerden bunalan İsrail Oğulları, Mısır’dan ayrılıp eski ata yurtları olan Kenan Diyarına gitmek isterler ancak, Firavundan kurtulup bu amaçlarına bir türlü ulaşamazlar. Bu dönemde Firavunun huzuruna bir Kâhin gelerek, İsrail Oğullarından bir erkek çocuğun doğacağını ve saltanatını yıkacağını söyler. Bunu öğrenen Firavun, İsrail Oğullarından doğan erkek çocuklarını öldürmeye başlar. Hz. Mûsa (as)’da böylesi bir zamanda dünyaya gelir. Kur'an-ı Kerim de geçtiği şekliyle, Hz. Mûsa mucizevî şekilde Firavunun elinden kurtulur hatta onun sarayında, Firavunun annesinin kucağında büyütülür. Daha sonra İsrail Oğullarına Peygamber olarak gönderilen Hz. Musa, Firavunu ve Kıptileri tek Allah inancına davet eder. Ancak, Hz. Musa’nın ilahi davetini reddeden ve imana gelmeyen Firavun, zalimliklerinin yanı sıra inançsızlığında bir adım daha ileri giderek, ilahlık iddiasında bulunur. Firavunun akıbeti hakkında ise Yûnus Sûresi 92’ci ayetinde şöyle bahsedilir; “ Biz de bugün bedenini, arkasından geleceklere ibret olman için kurtaracağız. Çünkü insanların birçoğu ayetlerimizden gerçekten habersizdir.” Nihayetinde, Hz Musa’nın davet ettiği hak dine iman etmeyen “Putperest Kıptiler ile İlahlık iddiasında bulunan Firavun ve askerleri de, Kızıl Deniz’de boğulmak süratiyle” helâk olurlar. İlahlık iddiasında bulunmasının, zalimliğinin, kendisini herkesten ve her şeyden üstün görmesinin bedelini, Kızıl Denizde boğulmak suretiyle ödeyen Firavunun Cesedi, tüm insanlığa “ibret olman için” mealindeki açıklamayla “secde eder vaziyette” Allah tarafından korunmuş, şuan İngiltere’de bulunan British Museum’um da sergilenmektedir. MEDYEN HALKI: Hûd Sûresi 94 ve 95’ci ayeti kerimelerinde ise Medyen Halkı hakkında mealen şöyle bahsedilir; "(Azap) emrimiz gelince, Şu’ayb'ı ve onunla birlikte iman edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç (uğultulu ) ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semût Kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştığı gibi Medyen Halkı da uzaklaştı.” Medyen Halkı da, diğer kavimlerde olduğu gibi kendilerine verilen sayısız nimetler karşısında şımarmış, bunca güzellikleri, sayısız nimetleri veren Allah’a hamd etmeleri gerekirken, bunun tam tersini yapmışlardı. Alışverişte çeşitli hilelerle ölçü ve tartıya dikkat etmeyen Medyen Halkı, insanların mallarını hileliymiş gibi kötü gösterip, düşük ücretlerle satın almayı da, kendileri için bir övünç kaynağı olarak görüyorlardı. Hülasa, bir tarafta hakkını alamayan mazlumlar, diğer tarafta şımarık ve kendisini uyanık gören zalimler. Firavun gibi kendilerini üstün gören, hilekârlık ve zalimlikte sınır tanımayan Medyen Halkına da, son derece mütevazı, halim-selim yumuşak huylu birisi olan Hz. Şuayb (as), Peygamber olarak gönderilmişti. Kavminin yaptıkları bunca hile ve haksızlıklarını gören Hz. Şuayb, akıbetlerinin iyi olmayacağını, bu haksız yaşamlarından vazgeçmeleri konusunda uyarıda bulunsa da baskı, zulüm ve menfaat çetesi kuran Medyen’in ileri gelenleri, düzenlerinin bozulmasını istemiyorlardı. Buna rağmen Hz. Şuayb (as), Kavminin yola gelmesi için elinden geleni yapmaya çalışsa da, zalimlerin ileri gelenleri, taşkınlıklarında daha da ileri giderek, O’nu ve O’na inananları beldelerinden çıkaracakları tehdidinde dahi bulunuyorlardı. Canları yanmış, malları yağmalanmak suretiyle ellerinden alınmış bir avuç mazlum bunca baskı, zulüm ve haksızlıklara rağmen Hz. Şuayb (as)’ın bu ilahi çağrısına evet diyor, iman etmeye devam ediyorlardı. Medyen Halkının haksız ve zalim ileri gelenlerinin tehditleri ve akıbetleri hakkında A’râf Suresi. 90’cı ayetin mealinde şöyle bildirilir; “Şu’ayb’ın kavminden inkâr eden ileri gelenler dediler ki: (Ey ahali! ) Andolsun ki eğer Şu’ayb’a uyarsanız, o takdirde mutlaka siz zarar edenler olursunuz. Derken, onları o korkunç sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.” Eğer Şuayb’a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.” Demişlerdi. Dolayısıyla Medyen Halkı da, “ölçe ve tartıda hile yaptıkları, insanlara zulüm ettikleri, büyüklük tasladıkları vs.” için Semûd Kavmi gibi “korkunç sarsıntı ve gürültü ile oldukları yerde yüzüstü vaziyette ” helâk olmuşlardı. Diğer kavimlerde olduğu gibi Medyen Halkına da, ne malları ne de makamları fayda vermedi. Yanlarına, sadece zalimlikleri ve ahirette ebedi olarak çekecekleri azap kaldı. Hz. MUHAMMET VE ÜMMETİ: A’raf Sûresi 158’ci âyeti kerimesinde mealen şöyle buyurulur; “ De ki; “Ey insanlar! Gerçekten ben göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın hepinize gönderdiği elçisiyim. O’ndan başka ilah yoktur. O hayat verir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ûmmî peygamber olan resulüne-(ki) O, Allah’a ve O’nun sözlerine-(inanır) iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” Âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa’ya ve onun tebliğ ettiği İslam Dinine iman eden bir avuç Müslümana, müşriklerin Mekke’de yaptıkları insanlık dışı işkenceleri hat safhaya çıkmıştı. Bunca işkence ve zulme rağmen Peygamber Efendimiz Mekkeli müşriklere İslam Dininin emirlerini tebliği ediyor, mucizeler gösteriyor ancak, müşriklerin ileri gelenlerinden ve Peygamber Efendimizin akrabalarından olan Ebu Leheb, Ebu lehebin karısı, Ebu Cehl başta olmak üzere onlarla birlikte Mekkeli diğer müşriklerin akla ziyan taşkınlıkları, zulümleri, işkenceleri hat safhaya çıkınca, Hz. Muhammed’e iman eden bir avuç Müslümanın bir kısmı Habeşistan’a, diğer kısmı da o zamanki ismi Yesrib olan Medine-i Münevvera’ya gönderilir. Ardından da Yüce Allah’tan hicret emrinin gelmesiyle Hz. Ebubekir ve Allah Resulü Medine’ye hicret ederler. Suçları, putlara tapmayın, bir olan Allah’a iman edin, haksızlık yapmayın, cana kast etmeyin, zulüm etmeyin, içki içmeyin, haram yemeyin, insanların mallarına, canlarına tecavüz de bulunmayın vs. demek olan ve bu doğrultuda yaşamayı kendilerine ilke edinen Allah Resulü ve ona iman eden bir avuç Müslümana, Mekkeli müşriklerin Mekke de yaptıkları onca işkence, zulüm ve haksızlık yetmezmiş gibi, Onları yok etmek için hatta Medine’de dahi rahat bırakmazlar. Bedir, Uhud ve Hendek Savaşlarıyla Medine de ki Müslümanlara savaş açan Mekkeli müşriklerin bir kısmı bu savaşlarda yok olurken, bir kısmının akıbeti de diğer kavimlerde olduğu gibi hüsran olur. Nihayetinde; “cana kastetme, putperestlik, inkâr, şirk, isyan, vahşilik ve taşkınlıkları vs.” nedeniyle müşriklerin en azılılarından olan Ebû Leheb, Ebû Leheb’in karısı, Ebû Cehl, avenesi ve azılı diğer müşrikler de yaptıkları inkârın ve zulmün bedelini bu dünyada helâk olmakla, ahirette de ebedi kalacakları Cehenneme atılmakla öderler. Kur’an-ı Kerimin ışığında; Nûh Kavmi, Âd Kavmi, Semûd Kavmi, Hicr Ashabı, İbrahim ve Ress Kavimleri, Lût Kavmi (Sedom Halkı), Mü’tekife, Medyen Halkı, Eyke Halkı, İrem, Firavun, Hâman, Kârûn, Tübba Kavmi, Ashab-ı Fil, Sebe Halkı ve Ebu Lehep vs gibilerin yaşamları ve akıbetlerinden kısaca bahsetmeye çalıştık.
Burada özetle bilgi vermeye çalıştığımız kavimlerin ve toplulukların helâk oluş sebeplerine dikkat edilirse, genel anlamda putperestlik, şirk, inkâr, isyan, zina, faiz vs. gibi işledikleri günahlarından kaynaklı olduğuna dikkat çekilmiştir. Bir tarafta; -“putperestlikleri ve inkârcılıkları vs.” sebebiyle “suda” boğulmak suretiyle helâk olan, Hz. Nûh’un eşi ve oğlunun da aralarında bulunduğu Nûh Kavmi, -“büyüklük taslayarak şirk ve inkâra devam etmeleri vs. “sebebiyle “gürültü ve şiddetli bir rüzgârla” helâk olan Âd Kavmi, -“Peygamberlerini yalanlamaları vs.” ve “taşkınlık ve bozgunculuk çıkartmaları” sebebiyle “diz çökmüş şekilde şiddetli bir gök gürültüsüyle” helâk olan Semûd Kavmi, -Yaşamlarının bir parçası haline getirdikleri “zina, erkeklerle Livata, cinsel sapkınlıklar, inkâr ve isyanları vs.” nedeniyle Kur’an-i ifadeyle; “Onların üzerine müthiş bir yağmur indirdik. Önceden uyarılmış olanların yağmuru ne korkunç oldu!.”( Neml Suresi 58) “şiddetli yağmurla” helak olan ve bir diğer adı “Sedom Halkı” olan Lut Kavmi, -“İlahlık iddiasında bulunması, zalimliği, kendisini herkesten ve her şeyden üstün görmesi, putperestliği vs.” gibi sebeplerle bedelini Kızıl Denizde “boğularak” ödeyen ve cesedi tüm insanlığa “ibretlik olsun diye” de “secde eder vaziyette” Yüce Allah tarafından korunmuş olan, şuan İngiltere’de bulunan British Museum’um da sergilenmekte olan “Firavun”,“askerleri” ve “Putperest Kıptiler”, -“ölçü ve tartıda hile yaptıkları, insanlara zulüm ettikleri, büyüklük tasladıkları vs.” sebebiyle “korkunç bir gürültü ile oldukları yerde yüzüstü vaziyette” Semûd Kavmi gibi, helâk edilen Medyen Halkı, -Âlemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa’ya ve onun tebliğ ettiği evrensel ve son din olan İslam Dinine iman eden bir avuç mümine, Mekke’de ve Medine’de yaptıkları insanlık dışı onca işkenceleri ve “şirk, inkâr, isyan, cana kastetme, putperestlik, vahşilik ve taşkınlıkları vs.” nedeniyle helâk edilen müşriklerin en azılılarından olan Ebu Leheb, Ebu Leheb’in karısı gibiler ve avenesi, Diğer tarafta; Son Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın; eğitim seviyesi yükseldikçe, maddi imkânlar arttıkça vahşiliğin, merhametsizliğin, yaşama dair cehaletin, öfkenin, sabırsızlığın, şiddetin, zinanın, cinayetlerin, boşanmaların, aldatmaların, yalanların, zulümlerin, haksızlıkların, kamu ve kul haklarının ihlal ve ihmal edilişinin, fitne ve fesadın, hasetlik ve hırsın, kin ve nefretin, kibir ve gururun, şehvet ve ihtirasın, tatminsizliğin, küfrün, iftiranın, isyanın, cimriliğin, saygısızlığın, nankörlüğün, vefasızlığın ve alkol tüketiminin arttığı, zamanı iyi değerlendirememenin, maddenin ve teknolojinin esiri olmanın, faizin, iman ettiği halde imanının gereğini yerine getirmeyişinin, öksüzün, dul ve yetim hakkının gasp edilişinin, anaya, babaya, büyüklere, eşine, dostuna akrabasına karşı saygısızlığın ve sorumsuzluğun zirveye çıktığı, komşuluk ve akrabalık ilişkilerinin dumura uğratıldığı ve bu değerlere karşı vefanın dibe vurduğu, akla ziyan bu ve buna benzer daha birçok kötü alışkanlıkların sınırsızca yaşandığı vs. 21.yy. dünyasında yaşayan günümüzdeki ümmeti ve diğer insanlık. Yaşamlarında ki taşkınlıkları nedeniyle, ibret ve dehşet verici hallerinden özet olarak vermeye çalıştığım Kur’an-ı Kerimde bahsedilen bir kısım kavimler ile helâk oluş nedenlerini, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın ümmeti ile günümüz insanlığının yukarıda sıraladığım taşkınlıklarıyla mukayese edildiğinde ve kafamızı ellerimizin arasına alıp, akıl süzgecinden geçirdiğimizde, Allah’ın rahmetine veya gazabına ne kadar yakın, ya da ne kadar uzak olduğumuzu hesap etmek, hiçte zor olmasa gerek. Sevgi ve esenlik dileklerimle. 05.03.2018
Hamit KURT ANKARA
|