İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Toplum halde yaşayan insanlar arasında huzur ve mutluluğun sağlanabilmesi için bireylerin hak ve sorumluluklarının bilinciyle gereğini yerine getirmesi gerekir. İnsandaki sorumluluk, yaratanına karşı kulluk sorumluluğu ile başlar sırasıyla kendisine, ailesine, içinde yaşadığı topluma, tüm insanlığa, iş yerine ve çevresine vs. şeklinde sıralanır. Nitekim Kur’an-ı Kerimde: Kıyame Suresi, 36. Ayeti Kerimede Mealen; ( İnsanoğlu, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?.) Buyrulmakla; insanın sorumluluk sahibi bir varlık olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda; ‘vahyin boyasıyla boyanmış.’ Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’da can bulan, kendisine gözleri kamaştırırcasına güzellik bahşedildiği halde kibre sürüklenmeden, nefsine uymadan, edep ve hayâ örnekliğini teşkil eden Hz. Yusuf’da ‘yaşam ruhu haline gelen.’, yabancı dilleri öğrenen Zeyd Bin Sabit’te; ‘çöllerde vaha’ olan, Osman Gazi’de Osmanlı imparatorluğunun ‘nüvelerini oluşturan.’, Fatih Sultan Mehmet’te ‘imkânsız denileni başararak gemileri karadan yürüten.’, Genç Osman’a ‘Bağdat’ın kaplılarını açtıran.’, İbn-i Sina’yı, ‘Modern tıbbın babası yapan.’, Aziziye (Erzurum) savunmasında adını tarihe altın harflerle yazdıran Erzurum’da ‘Nene Hatun.’, Mevlana Celalettin-i Rumi’nin ‘Atlas bir kumaş.’ dediği, Cahit Sıtkı Tarancı’nın; ‘ Gençlik böyledir işte, gelir, gider’ şeklinde ifade ettiği ve kimine göre de ‘Dikenli yolda yürürken ayağına batan dikenleri hissetmeden, hedefe doğru yürüyen.’ şeklinde ifade edilen gençlik; çeşitli evrelerden oluşur. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik, yaşlılık evrelerinden oluşan gençlik dönemi, bireyin kişilik ve kimliğinin şekillenmesinde büyük önem taşır. İnsan hayatının en dinamik ve en hareketli dönemi olan gençlik çağını, İslam âlimleri ve sosyal bilimciler 12 ila 18 yaş aralığına tekabül ettiği yönünde görüş belirtirken, BM dünyası da 15-24 yaş aralığının, gençlik çağı olduğunu ifade etmişlerdir. Bu dönemin davranış kalıpları daha çok, dış görünüşe fazlaca önem verme, davranış problemleri yaşama, hayalci olma, çekingenlik sergileme, ölçüsüz mahcubiyet duyma, tedirginlik/huzursuzluk sergileme, sosyal ortamlara uyum sağlayamama, duygusal davranış sergileme, istismar edilebilme şeklinde kendini gösterir. Biyolojik ve fizyolojik anlamda ergenlik demek olan bulûğ, kişinin çocukluk döneminden çıkıp, yetişkinlik çağına girmesi bakımından bireyin hayatının dönüm noktalarındandır. Ergenlik döneminde hızlı fiziksel, bilinçsel ve psikolojik değişim ve dönüşümler görülür. Bu süreç aynı zamanda hayat boyu gerekli olacak dini, sosyal, mesleki bilgi birikimi ve davranış formlarının kazanıldığı, ruhi/manevi ve fizyolojik gelgitlerin yaşandığı, hayatın zikzaklı ve fırtınalı dönemidir. Bu dönemde bireyin gelecekteki yaşamının safhalarını etkileyecek olmasıyla da ayrıca önem taşır. Genç kuşaklar, bu yıllarda istenilen kıvamda eğitim/öğretinden geçmez, mesleki formasyon kazanmaz, ahlaki/insani erdemleri kişiliğinde özümsemezse, ileriki süreçte telafisi güç durumlarla karşılaşabilirler. Bu nedenle; psikologların, sosyologların, eğitimcilerin, bilge şahsiyetlerin gençlik dönemiyle ilgili hem ailelere, hem de eğitim kurum ve kuruluşlarına yönelik teorik-pratik uyarıları, sıklıkla bulundukları bilinmektedir. Hem milletimizin, hem de başka milletlerin geleceğini tayin eden gençlik olgusu, en bütüncül ifadesiyle, tüm insanlık âleminin de bekasını tanımlayan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle; konuyla ilgili ne kadar araştırma yapılırsa yapılsın, ne kadar eser yazılırsa yazılsın önemi küçümsenemeyecek derecede de büyüktür. Bu nedenlerden dolayıdır ki; gençlik konusu enine boyuna incelenmesi ve önemsenmesi gereken bir konudur. Dünyadaki gençlik sorunlarını gerçekçi bir bakışla ele almak, günümüzde ve gelecekte karşılaşılacak sorunların aşılmasına, çözümüne katkı sağlamasına yardımcı olacaktır. Genç nüfusa sahip ülkeler, önemli kazanıma sahip olmakla beraber, bu potansiyel iyi eğitimden geçirmek, verimli ve etkin şekilde değerlendirmekte bir o kadar öneme sahiptir. Ancak şu gerçeğin altını çizmek de gerekir ki, bugün gençlerimizin çok iyi yetiştirildiğini ve enerji dolu gençlik dönemlerini verimli, kapsamlı ve kalıcı faaliyetlerle değerlendirdiklerini, sorumluluk verildiğini söylemek de zordur. Öncelikle; kişilik ve kimliklerinin oturmasında başta aile olarak anne/babaya önemli görevler düşmektedir. Eğitimlerinde, sağlıklarında ve hayatlarının diğer dönemlerinde sağlıklı ve sahih bilgilerle onlara zamanında rehberlik etmeleri, özellikle günümüzde son derece önem arz etmektedir. Onları, bilişim teknolojisi çağının zararları ve ideolojik akımların tuzaklarından uzak tutulmaları, bilimin gerekli eğitimlerini verirken, zararlı akımlarından nasıl korunmaları gerektiğini, bunların hal çarelerini aktarmaları gerekmektedir. Öyle ki, kişilik ve kimlikleri oturmayan gençliğin sorumluluk alması, haklarını bilmesi ve koruması da beklenemez. Öte yandan, dünyada yaşayan bütün insanlığın geleceğini olumsuz yönde etkileyebilecek nüfuzu sahip olan gençliği ihmal etmek, o toplumları yok etmekle eş değerdedir. Bu bakımdandır ki; merhametle, sevgiyle, sabırla, sorumluluk bilinciyle yetiştirilen gençlik, o toplumların bitmez tükenmez birer hazineleridir de. Barışçıl ve ilerici bir ortamın oluşturulması için ayrıntılı ilkeler ve değerler ortaya koyan İslam Dini, erdemliliği teşvik etmiş, ahlaksızlıktan, insanlık dışı yaşamdan kaçınmak içinde insanı, toplumun tüm kesimlerine karşı ortak sorumluluğa davet etmiş, Hz. Muhammed Mustafa’da, kıyamet gününde arşın gölgesinde barınacaklar arasında, “Rabbine ibadet ederek yetişen gençleri” de sayarak, gençken dini yaşamanın önemine işaret etmiş, bir başka hadisinde de, “İnsanoğlu Kıyamet gününde; gençliğini nerede ve nasıl harcadığından sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz.” buyurarak, gençlik enerjisinin başta Allah’a kulluk ve insanlığa hizmet uğrunda değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Dünyada genç nüfusun 3/1’nin 2050 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı (İ.İ.T) Ülkelerinde yaşıyor olacağı dikkate alındığında, bu büyük potansiyeli iyi değerlendirmek, zararlı akımların tuzağına düşmelerine engellemek, asli görevlerimiz arasında yer almalıdır. Öyle ki; daha iyi bir yaşam için Müslüman gençliğinin potansiyelini bütünleştirmekle, kolektif akıl birlikteliği sağlamakla, zararlı maddelerden, zararlı akımlardan, zararlı söylem ve eylemlerden uzak tutmakla aynı zamanda; geçmişin köhnemiş kalıplarını kırmalarına, dünyayı daha yaşanabilir bir geleceğe taşımalarına, küresel değişimin ve yeniliğin öncüleri ve ön saflarında yer almalarına ve hatta İslam Coğrafyalarında oluk oluk akan Müslüman kanının dinmesine de engel olacaklardır. Sevgi ve esenlik dileklerimle.06.12.2019
Hamit KURT Ankara
|