Evlerimizde afiyete, huzur ve berekete hasret kaldığımız günlerde yaşıyoruz. Zengini de şikâyetçi fakiri de, çocuğu olanda dertli, olmayanda. Büyük bir şükürsüzlük fırtınasına tutulduk. Elimizdeki onca nimetlerle mutlu olmasını unuttuk, başkalarının sahip olduğu şeylere bakarak yaşar olduk. Buzdolapları depresyon haplarıyla doldu, ahlak yoksunu dizilere, telefona, internete, AVM’lerin vitrinlerine bakarak, durmadan tüketerek kendimizi uyuşturduk. Geniş evlerin, lüks mobilyaların, dolgun maaşların, son model arabaların, ağzına kadar dolu elbise dolaplarının, çift çift ayakkabıların, kıtlığa hazırlanır gibi doldurduğumuz derin dondurucularımızın arasında hâlâ vehim krizleri geçiriyoruz. Onlarca nüfusla, bir tek göz odanın içerisinde, bir tasın içindeki çorbaya kaşık sallarken yaşadığımız iç huzuru, ayaklarımızda lastik ayakkabılarımız, üzerimizde büyük kardeşlerimizden kalma elbiselerimizle yaşadığımız, bunlara rağmen her şeyin yerli yerinde olduğu, annenin anne, babanın baba, büyüğün büyük, küçüğün küçük olduğu o zamanları, o mutluluğu arar olduk şimdi. Her ne hikmetse, yere düşürdüğümüz kuruşumuza sahip çıkıyoruz da, son okçular tepemiz olan yuvalarımıza bir türlü sahip çıkamıyoruz. Her şeye aklımız eriyor, hatta ve hatta devleti bile idare etme cüretinde dahi bulunabiliyoruz, maalesef evlerimizi, çocuklarımızı idare etmekten aciziz. Evimizi, çocuklarımızı idare etmekten acze düşünce de büyük bir boşanma felaketinin içerisinde buluveriyoruz kendimizi. Günümüz teknoloji ve bilim çağında, eğitimin zirveye çıktığı 21. YY’da kurduğumuz her 5 yuvadan 1’i ilk altı ayda içinde, her 5 yuvadan 3’üde sonraki zamanlarda yıkılır oldu. Büyük bir umut ve heyecanla kurulan yuvalarımızı, adalet saraylarının önünde bir ömür boyu sürecek kavgalar ve düşmanlıklarla sonlandırıyor, kadınıyla erkeğiyle, çoluğuyla çocuğuyla yıkılan yuvaların enkazında dolaşıp duruyoruz. Velhasıl, toplum olarak büyük hatalar yapıyor ve yapmaya da devam ediyoruz. Nesillerimize sahip çıkamadık, İslami ve insani değerlerle yetiştiremedik. Evliyken yaşamaları gereken heyecan, mutluluk, üzüntü, hatta tatlı tartışmaları bile evlenmeden yaşayan bir neslin yetişmesine de göz yumduk. Kendini bilmez güruhun çağdaşlık adı altında ki dayatmalarıyla, geçlerimizi flört ve nikâhsız birliktelik olan o büyük musibetin içerisine terk ettik. Gençlerimizin evliyken bilmeleri ve tatmaları gereken ne varsa, hiç bir sınır gözetmeden evlilik öncesi yaşamalarına âdeta zemin hazırladık. Sonunda, zinayı kolaylaştırıp, evliliği zorlaştırınca yuva kurmanın da, evliliği sürdürmenin de hiçbir anlamı ve önemi kalmadı. Gençlerimizi gereksiz isteklerle ve ağır düğün masraflarıyla faize ve bir ömür boyu sürecek borçlara mahkûm ettik. Devlet olarak sahip çıkıp evlendirmemiz gereken fakir nesillerimize adres olarak faizli düğün kredilerini gösterdik. Borçla veya faizle yapılan düğünlerden, faizlerle alınan altınların, mobilyaların ve evlerin taksitini ödemekten gençlerimizin ne birbirlerine, nede ailelerine ayıracak vakitleri kaldı. Sabah akşam boşanmayı, aldatmayı, kendi ayakları üzerinde durmak adına yuva yıkmayı teşvik eden dizilere, filmlere ve programlara dur diyemedik. Dışarıda savaştığımızı söylediğimiz 7 düvelin tüm kültür ve ahlaksızlığını, ülke içerisinde diziler ve filmler aracılığıyla nesillerimize dayattık. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV)’nın “Bereket büyüklerinizdendir.” uyarısına rağmen evden uzaklaştırdığımız analarımız, babalarımızla rahmeti de, bereketi de, huzuru da, afiyeti de evlerden uzaklaştırdık. Yıllarca tek misafirin bile yatılı kalmadığı misafir odalarımız ise, sadece eşlerimizle kavgalarımıza ve küskünlüklerimize şahitlik etti. Yıllarca tek bir kez bile açılamayan bilmem kaç parça yemek takımımız, boşanma tutanaklarının mal paylaşımı kısmında yerini aldı. Bilerek veya bilmeyerek büyük bir tuzağın içerisine çekildik. Bazı masum gibi görünen ve kadını kuruma adına feminist düşüncelerle çıkarılan yasalarla aile arasında düşmanlıkları artırdık, daha da büyük felaketlere sebep olduk. Dahası, her geçen gün artan aile cinayetlerine ve aile yuvalarının dağılmasına şahit olduk. Biran evvel bu yanlıştan dönülüp, kendi milli ve manevi değerlerimize uygun aile yapımızı koruyan tarafsız yasa, kanun ve nizamnamelerimizi düzenlememizin zamanı geldi de geçiyor bile. Şayet yuvalarımıza yönelik her alanda koruma ve manevi kalkınma hamlesi başlatılmazsa, sadece toplumun değil, ümmetin de çekirdeği olan yuvalarımıza gökten taş yerine, boşanma davaları yağmaya devam edecektir. Sevgi ve esenlik dileklerimle.07.09.2020
Hamit KURT
Ankara
|