Koronavirüs Hastalığı (Kovid-19), ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’nde Aralık Ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür. Salgın başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edilen virüs, daha sonra insandan insana bulaşarak Vuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine ve diğer dünya ülkelerine yayıldı. En çok karşılaşılan belirtiler ise ateş, öksürük ve nefes darlığıdır. Şiddetli olgularda zatürre, ağır solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği ve ölüm gelişebilmektedir. Hastalık, hasta bireylerin öksürmeleri, aksırmaları ile ortama saçılan damlacıkların solunması ile bulaşır. Hastaların solunum parçacıkları ile kirlenmiş yüzeylere dokunulduktan sonra ellerin yıkanmadan yüz, göz, burun veya ağıza götürülmesi ile de virüs bulaşabilir. Kirli ellerle göz, burun veya ağıza temas etmekte risklidir. kovid-19 enfeksiyonu ile ilgili şimdiye kadar edinilen bilgiler, bazı insanların daha fazla hastalanma ve ciddi semptomlar geliştirme riski altında olduğunu göstermiştir. - Vakaların yüzde 80'i hastalığı hafif geçirmektedir. - Vakaların %20’si hastane koşullarında tedavi edilmektedir. - Hastalık, genellikle 60 yaş ve üzerindeki kişileri daha fazla etkilemektedir. Hastalıktan En Çok Etkilenen ise; - 60 yaş üstü olanlar, - Ciddi kronik tıbbi rahatsızlıkları olan insanlar, - Kalp hastalığı olanlar, - Hipertansiyon hastaları, - Diyabetliler, - Kronik Solunum yolu hastaları, - Kanser hastaları, - Sağlık Çalışanları olarak sıralanırken, hastalık çocuklarda nadir ve hafif görünmektedir. Hamilelere bakıldığında ise, Kvid-19 enfeksiyonu gelişen gebe kadınlarda hastalığın ciddiyeti konusunda sınırlı bilimsel kanıt vardır. Bununla birlikte mevcut kanıtlar Kovid 19 enfeksiyonu sonrası hamile kadınlar arasındaki hastalık şiddetinin, hamile olmayan yetişkin Kovid 19 vakalarına benzer olduğunu ve hamilelik sırasında Kovid 19 ile enfeksiyonun fetüste olumsuz bir etkisi olduğunu gösteren hiçbir veri olmadığını göstermektedir. Şu ana kadar kovid-19'un hamilelik sırasında anneden bebeğe bulaştığına dair de bir kanıt bulunmamıştır. Kovid 19 tanısı nasıl konuluyor? Koronavirüs tanısı için gerekli moleküler testler ülkemizde mevcuttur. Tanı testi sadece Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Ulusal Viroloji Referans Laboratuvarında ve belirlenmiş Halk Sağlığı Laboratuvarlarında yapılmaktadır. Peki, Türkiye’de ilk Kovid19 vakası ne zaman ortayı çıktı; Çin'de ilk vakaların tespit edilmesiyle birlikte Türkiye'de Sağlık Bakanlığı ve diğer bakanlıklar çeşitli önlemler aldı. Ayrıca Türkiye’de bu salgına yönelik birde bilim kurulu oluşturuldu. Alınan ilk önlemlerle covid-19 virüsünün ülkeye gelişi geciktirilmiş ancak, Türkiye'de de ilk vaka 11 Mart 2020 tarihinde görülmüş, ilk vefatta 17 Mart 2020 tarihinde yaşanmıştı. Bu salgın hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan halkımızı, Sağlık Bakanımız Sn Fahrettin KOCA hemen her gün bilgilendirirken, oluşturulan bilim kurulu üyelerince de basından bilgilendirmeler yapılıyordu. Sağlık Meslek Liselerimiz adeta birer fabrikaya dönüştürülmüş, dezenfektan ve kolonya üretimi gerçekleştirirlerken, konfeksiyon fabrikalarımız, belediyeleri- mizin ilgili birimleri, bazı sivil toplum kuruluşları ve gönüllü üreticilerimizde maske üretmeye başlamışlardı. İlk dönemler korunma amaçlı alınan tedbirler ve gerçekleştirilen üretim vatandaşlarımıza, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlarına yönelik iken, salgının başlangıcından bugüne kadar 158 ülke ve 11 uluslararası kuruluşa da, tıbbi yardım ve destek temininde bulunuldu. Zaman geçtikçe ülkemizdeki virüse yakalanma oranlarında artışlar gözlenmiş, bu artışlara paralel olarak da kısıtlamalara gidilmeye başlanmıştı. Buna; sokağa çıkma yasaklarıyla başlanmış, kamu kurumlarında esnek çalışma sistemine geçilmiş, özel sektör çalışanları, iş yerleri, toplu taşım araçları, şehirlerarası seyahatler, nişan, düğün, cenaze törenlerinde kısıtlamalara gidilmiş, kamu kurumları, hastaneler vs alışılmadık yeni bir çalışma dönemine girmiş, artışların daha da artış göstermesiyle bunları, evlere tam kapanmalar takip etmiş, uzaktan çalışma, uzaktan eğitim, hatta camilerde toplu ibadetlere dahi kısıtlamalar getirilmişti. Basından gün geçtikçe ölüm vakaları sıkça duyulmaya başlanmış eş, dost, komşu ve akrabalardan kovid19 kaynaklı ölüm haberlerini de duyar olmuştuk. Alışılmadık bir virüsten kaynaklı alışılmadık bir ölüm şekliydi bu. Din görevlisi ile birlikte 7 veya 8 kişi ile defin işleri gerçekleştiriliyor, ne taziye var, nede eş, dost, komşu ve akrabalarla birlikte ölümün acısına yanmak var. Bırakın cenazelere katılmayı, virüs bulaşacak endişesiyle cenaze mahalline yaklaşılmıyordu bile. Günler endişelerle, tedirginliklerle, stresli anlarla dolu dolu geçiyordu. Anne ve babalar evladından, çocuklar anne ve babalarından, eş, dost, konu, komşu, akrabalar hatta çalışanlar bile birbirinden ya kaçıyor, ya da mesafeli duruyorlardı artık. Çünkü toplum olarak, millet olarak, dünya insanlığı olarak hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız bir salgınla karşı karşıya kalmıştık. Bu tıpkı, insanların en yakınlarından dahi kaçıp, kendi derdine düşeceği mahşer âlemine hatırlatıyordu bana. Öyle ki, kendini bilmez bazı sorumsuz insanlar, bu dönemde kasıtlı olarak yalan, yanlış bilgiler vererek, sanki kırk yıllık Kovid 19 Prof’u oluvermişlerdi. Bu güruhlar Tv. Kanallarında baş göstermeye başlayınca, zaten hastalık hakkında peş peşe gerçekleşen alışılmadık ölüm vakaları, yaşam tarzı, çalışma ortamıyla karşılaşan vatandaşlarımızın aklı iyice karışmaya başladı. İnsanların büyük bir kısmı alınan tedbirlere uyarken, bu tedbirlere uymayanlarda çıkıyordu. Hatta “Virüse inanmıyorum. Bu, hükümetin çıkarttığı bir tür virüs yalanıdır vs…” diyecek kadar andavallıların yaşadığına da şahit olduk bu ülkede. Ülke genelinde alınan tedbirlerin yanı sıra, bizde kendi çapımızda bireysel olarak tedbirlerimizi alıyorduk. Günler, aylar böylece geçerken, bende 25 Eylül 2020 tarihinde memleketime gitmiştim. Memlekete vardığımda, “Şehirden geldim, belki virüs taşıyıcısı olabilirim…” endişesiyle aile bireylerim başta olmak üzere komşularımıza da mesafeli duruyor, hatta yemeğimi ailemden uzakta yiyordum. 26 Eylül 2020 Cumartesi günü ülkemizde toplam vefat sayısı 7929’a, günlük ölüm vakası da 71’e çıkmıştı. Memlekete vardığım ilk 5 günde sağlık durumumda Kovid 19 ile ilgili herhangi bir belirti görülmemişti. 6. günden sonra hafif hafif öksürük başlamış, bunu halsizlik ve ateşlenme takip etmişti. 8. ve 9. günde öksürük, ateşlenme ve halsizlik artınca memleketten 5 Ekim akşamı Ankara’ya döndüm. 6 Ekim 2020 günü sabah saat 10/00’da Keçiören Eğitim Araştırma Hastanesi bünyesinde oluşturulan pandemi bölümüne gittim. Burada test için burnumdan sürüm aldılar, 3 saat sonrada testin sonucunun çıkacağını söyleyip beni gönderdiler. Olaylar öylesine hızla gelişiyordu ki, bu arada bir yandan öksürük, ateş, halsizlik devam ederken, diğer yandan da nefes alma sorunları oluşmaya başlamıştı. Ben, “test olacağım, sonucuna göre de ilaç verecekler, geri eve gönderecekler.” diye düşünürken tekrar Keçiören Eğitim Araştırma Hastanesi, pandemi acildeki 4 nolu muayene bölümüne gittim. İsminin Yavuz olduğunu sonradan öğrendiğim genç bir doktor, testimin (+) pozitif olduğunu söyledi ve beni film bölümüne yönlendirdi, orada akciğer filmi çektiler, ardından test için kan aldılar. Bir süre sonra doktor beyin bölümüne tekrar vardım. Tahlillerin ve filmin iyi çıkmadığını, hemen yoğun bakıma yatırılıp zaman geçirilmeden tedaviye başlanılması gerektiği dona kaldım. Bu kadar tedbirli davranmama, bu kadar hassasiyet göstermeme rağmen nereden, kimden ve nasıl bulaştığını bilmediğim bir şekilde ben de Kovid 19’a yakalanmıştım, virüste ciğerlerimi sarmıştı. Yani durum artık ciddi bir boyuttaydı ve bunu bizzat kendimde yaşayarak görüyordum. Tv’den duyduğumuz, çevremizde şahit olduğumuz virüse artık bende yakalan- mıştım. Bu arada doktor bey benim durumumun ileri boyuta geldiğini söyleyince, ilaç yazılıp eve geri gönderilmeyi bekleyen beni, bir kat daha endişe kaplamıştı. Doktor bey, beni yoğun bakım bölümüne yönlendirdikten sonra halsiz ve bitkin haldeydim. Orada yatan hastaları görünce biraz ürperdim. Kimisinde oksijen takılı, kimisi yüz üstü yatırılmış vaziyette, kimisi serum takılı, kimisinin de nabzı ölçülüyordu. Hülasa acıdan, nefes alamamaktan ıstırap içinde olan hastalarla dolan yoğun bakım ortamında, tam anlamıyla can pazarı yaşanıyordu. Böylesi bir durumla karşılaşacağımız aklımın ucundan geçmediğinden, ne ailemin üyeleriyle vedalaşma fırsatım oldu, nede eşin, dostun hastaneye yatışımdan haberi oldu. Her şey biranda gelişmişti ve beni bir bölüme aldılar, üzerimdeki tüm kıyafetleri çıkardılar. Kıyafetlerim ve diğer şahsi eşyalarımı, telefonumu bir çantaya koydular aile bireylerime teslim ettiler. Bana orada bir süre müdahalede bulundular, durumumda ağırlaşma olunca bir başka bölüme aldılar. O bölümde ise aletlere bağlı hastalar yatıyordu. Bu arada nefes almada iyice zorlanmaya başladığımda, beni de yüz üstü yatırdılar. Nefes alma problemi güçleşince ve solunum yetmezliği görülmeye başlayınca, bu aşamada zaman zaman bilinçte kapanmaların oluştuğu, şuurun gittiği dönemleri yaşanmaya başlayınca akciğerdeki oksijen ihtiyacını karşılamak amacıyla entübasyon işlemine ihtiyaç duyulmuş ve entübe edilmişim. Yoğun bakımda nefes alamamaktan dolayı öylesine acı günler geçiriyordum ki, sabahlara kadar uykumun gelmediği, uyuyamadığım günler olmuştu. Düşünebiliyor musunuz? Henüz birkaç hafta öncesine kadar normal nefes alabilen, hayatını normal şartlarda sürdürebilen ben, şimdi yoğun bakımda elimi, kolumu kıpırdatmayı bırakın, nefes almakta dahi zorlanıyordum. Saatler geçmek bilmiyor, uyku yoktu ve ağrımayan bir tarafımda yoktu. Derinden bir nefes alabilmek, dünyalara bedeldi ki, bunu dahi tam alamaz duruma gelmiştim. Yoğun bakımda bu süreçlerden geçerken, ailemin üyelerinin ne yaptığını da bilmiyordum. Doktorlar zaman zaman onlara durumum hakkında bilgiler veriyormuş, hatta bir ara bilincim kapanmış, durumum ağırlaşınca ailemin üyelerine, “ her an her şeye hazırlıklı olun” bile denilmiş. Bu arada, bir ara yoğun bakımda hayal beyan kardeşim Veysel’i üzerinde beyaz bir kıyafetle gördüm. Bu süreçte zaman zaman halüsinasyonlar gördüğüm için bu onlardan birisidir diye düşünürken; “iyi olacaksın inşallah, kendini bırakma, sen güçlüsün vs…” dediğini duyunca hayal olmadığını anladım ve gözlerim doldu. Hastaneye yatalı kaç gün oldu bilmiyorsun, günlerden hangi gün bilmiyorsun, dışarıdaki aile bireylerin ne yapıyor bilmiyorsun. Dışarda belirsizlikler, içerde yoğun bakam sürecinde yaşadığın ıstırapla geçen böylesi bir dönemde kardeşlerimin, ailemin, akraba, eş ve dostlarımın, mesai arkadaşlarımın vs. tamamen benim rahatsızlığıma yoğunlaştığını, herkesin dua ettiğini, arayan soran, herkesin endişeyle beklediğini bir zaman sonra beyaz bir kıyafetle yoğun bakımda gördüğüm diğer kardeşim Ahmet söyleyince, yine onu da, “hayal görüyorum” sanmıştım. Bu bilgileri aldığımın hayal olmadığı, ailemden haberler almanın mutluluğu ve sevinciyle içim biraz ferahlamış, rahatlamıştım. Aradan sanki yıllar geçmiş gibiydi. Yoğun bakıma gireli kaç gün olduğunu bilmediğim bir zaman sonra iki kardeşimi görmüş, azda olsa ailemden haber almış, rahatlamıştım. İşin garibi ailemden, eş dostlarımdan, mesai arkadaşlarımdan vs. haber almak isterken, onlarda benim durumumdan endişe duyduklarından haber alma gayretindelermiş. Bu süreçte kardeşlerim günde birkaç defa doktorlarımdan bilgiler alıyor, hastalık sürecimi takip eden doktorlarımda genel durumum hakkında bilgiler veriyor, kardeşlerimde arayan tüm sevenlerime bu bilgileri aktarıyormuş. 6 Ekim 2020 günü girdiğim Keçiören Eğitim Araştırma Hastanesi pandemi yoğun bakam bölümünde geçirdiğim zaman sürecinde gözümü açtığımda, gecelerini gündüzlerine katarak, hizmetlerine hiç esirgemeyen, doktorlarımı, hemşirelerimi, hasta bakıcılarımı, hülasa tüm sağlık çalışanlarımızı yanımda gördüm. Adeta dilleriyle tedavi etmişlerdi beni. Öylesine nazik, merhametli ve sorumluluk duygusuyla yaklaşıyorlardı ki, sanki anne ve babanın çocuklarına yaklaşımı gibiydi. Hatta “İsmini hatırlayamadığım bir doktorum, camekânlı bir bölümde namaz kılıyordu. Bende su içecektim, suyu masadan alıp da içemedim, suyu almaya gücüm yetmemişti. Doktorum bunu görmüş, namazdan kalktı geldi, beni oturumuma getirdi, suyumu elleriyle içirdi ve beni tekrar yatar pozisyonuna getirdi, gitti namazının kalanını eda etti.” Böylesine vicdanlı, imanlı, inançlı doktorlar tarafından tedavi edilmemse, Allah’ın bana ayrıca bir lütfuydu. Sonradan doktorlarımdan öğrendiğim kadarıyla, bir kandil günü uyandırılmışım. Uyandırılacağım, aileme bildirildiğinde sanki dünyalar onların olmuş. Düşününki, kısa süre öncesine kadar; “ her an her şeye hazır olun.” Denilen ve umutların kesildiği ben, Allah’ın yardımı, doktorlarımın, sağlık çalışanlarımın insanüstü gayretleri, ailemin, akrabalarımın, mesai arkadaşlarımın, eş, dost ve tüm sevenlerimin dualarıyla uyandırılma noktasına gelmiştim. Durumumun normale döndüğü, uyandırılacağım haberi verildiğinde ailemdeki, akrabalarımdaki, eş, dost, arkadaş ve tüm sevenlerimin dünyasındaki sevinç fırtınaları tavan yapmış, herkes bu durumu benim için bir mucize olarak değerlendirmişlerdi. Hülasa bu süreçte 26 kilo vermiş, kaslarımda orantısız erime oluşmuş, vücut halsiz ve bitkin şekilde kalmış, nefesi içinde bir bedenle çıkıyordum yoğun bakımdan. Buna da şükür dedik ve tevekkül ettik. Yoğun bakımda uyutulduğum süreçten, uyandırılacağım güne kadar ailemin her bir ferdi, akraba, eş dostlarımın, mesai arkadaşlarımın, tüm sevenlerimin ölüp ölüp dirildiklerini de sonradan yine kendilerinden öğrendiğimde, bu virüs illetinin ne kadar tehlikeli bir hastalık olduğunu, insanların yaşam dünyalarını nasıl tahrip ettiğini hem yaşayarak, hem de yakınlarımın konuşmalarından öğrenmiştim. Beni uyandırmışlardı artık. Kendime geldiğimde, benimle yoğun bakıma giren 88 yaşındaki hastanın uyandığımdan 2 saat sonra hayatını kaybettiğine de bizzat şahit olmuştum. Gönül dilleriyle, tıbbın en ileri imkânlarını kullanarak 24 saat başımdan ayrılmadan, Allah’ın izniyle beni Kovid 19’dan arınmış şekle getiren doktorlarım yanıma geldiler ve kısa bir sohbet ettiler. Sonra, Kovid 19’dan kurtulduğumu söylediklerinde ise doktorlarımın gözlerinin içine bakarak, gözlerim doldu ve içimden hıçkırarak ağlamak geldi. Ailelerinden, çocuklarından, sevdiklerinden ayrı, kendilerinin de yakalanma riski olmasına rağmen, hatta bizzat insanları sağlığına kavuşturma çabasıyla kendilerinin bile Kovid 19’u geçiren doktorlarımın karşımda durduklarını bizzat yaşayarak görmüştüm. Bir süre benimle sohbet ettikten sonra, hemşirelere ve sağlık personeline bundan sonraki aşamalarda yapılması gerekenler hakkında bilgiler veren doktorlarım sonra beni sağlığıma kavuşturmanın mutluluğu ve sevinciyle yanımdan gözlerinin içi gülerek mutlu bir şekilde ayrıldılar. Sağlık ordusunda göreve yeni başlayan serpil isminde hemşire kızım ve bir sağlık personeli hanımefendi, beni yoğun bakam ortamından normal servis ortamına hazırlamaya başladılar. Üzerimdeki yoğun bakım aletlerini çıkardılar, genel temizlikten ve bir süre dinlenmenin ardından, ismini hatırlayamadığım bir doktorum, o güne ait 4. 5 tane gazete getirdi ve bana verdi. “Bunları oku, kafanı dağıtırsın vs…” dedi ve gitti. Düşünün öyle bir doktorlar ki; yoğun bakamdaki durumunun seyri hakkında ailenin üyelerine bilgiler vererek onların rahatlamasına yardımcı olacak, kimisi namazını bırakıp hastasına su içirecek, kimileri dilleriyle tedavi edecek, kimisi de gidecek cebinden para vererek, gazete alacak, hastasına verecek ve hastasının o anki kafasının, düşüncelerinin normale dönmesine yardımcı olacak vs. Bunlar karşısında gözleri dolu dolu oluyor, kelimeler boğazında düğümleniyor insanın. Sonra, gazeteleri getiren doktor beye gözlerim dolmuş vaziyette teşekkür ettim ve gazeteleri okumaya başladım, hatta bir kaç saatte de tamamını okudum. Öyle ya, yoğun bakım ortamında günlerdir habersiz, aylardan habersiz, hatta ülkede olup bitenlerden habersiz geçen bir yoğun bakın sürece yaşamıştım. Gazeteleri okuduktan sonra moralim biraz daha düzelmişti. Sanırım saat 16/00 sularıydı, yoğun bakam ünitesinden, normal servise çıkartılıyordum. 6 Ekim 2020 günü girdiğim Keçiören Eğitim Araştırma Hastanesi pandemi yoğun bakımından normal servise çıkacağım aileme bildirilmiş, onlarda bu anı dört gözler bekliyorlarmış. Beni, sağlık personelimiz yoğun bakım sedyesinden normal sedyeye aldılar ve sağlık çalışanı ile birlikte bir hemşire refakatinde yoğun bakımdan normal servis odasına doğru yola çıktık. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra, hemen kapıda Mustafa ismindeki kardeşimi gördüm. Uzun zamandır görmediğim kardeşimle kısa süreli duygusal bir bakışmadan sonra kardeşimde hemen içeri girdi, sedyeden tuttu ve beni normal servis odasına getirdiler. Normal servise alındıktan sonra yoğun bakım doktorları geldi, kısa bir kontrolden sonra, normal servisteki tedavi sürecime başlandı. Kısa süre sonra, Kovid 19’dan dolayı benim yıllar gibi gelen bir zamandır görmediğim ve her gün olumsuz haberimi beklemekten bitap düşen kardeşlerim peş peşe girdiler normal servisteki odama. Kardeşlerimi görmüştüm artık, mutluluktan gözyaşları birbirine karışmış, kelimeler boğazlarımızda düğümleniyordu. Bu haber kaçar mıydı? Biladerler hemen telefonlarına sarıldılar dualarla, özlemle bekledikleri bu mutlu haberi, ailenin diğer bireylerine, akraba, eş, dost, arkadaş ve sevenlerime ulaştırmaya başladılar. Kovid 19’dan kurtulduğum, yoğun bakımdan çıktığım haberini duyan aile bireylerim başta olmak üzeri, akraba, eş, dost, mesai arkadaşlarım, birim amirlerim, hocalarım, arkadaşlarım, tüm sevenlerim ve memleketimdeki komşularımdan ağlayanları, dua edenleri, şükredenleri, sevinçten havalara uçanların seslerini duymak, görüntülerine bizzat şahit olmak biryandan beni mutluluktan ağlatırken, diğer taraftan da gücüme güç katmıştı. Öyle ya, kısa süre öncesine kadar umutların kesildiği ve her an ölüm haberinin beklendiği HAMİT…, Allah’ın izni, doktorlarımın ve diğer sağlık personelimizin insanüstü gayretleri ve tüm sevenlerimin duasıyla, yeniden hayata kavuşmuştu. Yoğun servis ortamından normal servis ortamına geçince moralim biraz daha düzelmişti. Artık güneşi görüyorum, nefes alabiliyorum, yüzüstü yatmak zorunda değilim, makinelere bağlı değilim, öksürmüyorum, ateşim yok ve ailemin bireyleri yanımda vs… Normal servis sürecinde de iki saatte bir kontrollerim yapılıyor, gerekli görülen tedavilerim zamanında yapılıyor, bu sayede gün be gün kendime gelmeye başlıyordum. Aradan geçen 1 haftalık sürede sıvı gıdaları almaya başlamıştım. Yoğun bakımdan çıkalı 10 gün geçmişti ki sonrasında da katı gıdalara geçildi ki, artık hızlı bir şekilde normal halime gelmem konusunda sıkı bir bakım sürecine girildi. Yalnız, bu zamanlarda yatağımdan kendim kalkamıyor, özel ihtiyaçlarım aile bireylerim tarafından yerine getiriliyordu. Normal servisteki tedavi süreçlerim bir süre daha devam ettikten sonra durumumun normale döndüğü, taburcu olabilecek duruma geldiğim, doktorlarım tarafından haber verildi. Artık, Kovid19 dan iyice arınmış, taburcu edilecek duruma gelmiştim. Doktorlarım gerekli işlemleri tamamladıktan ve bundan sonraki süreçte yapılması gerekenler konusunda bilgilendirmelerde bulunduktan sonra, reçetemi de yazdılar ve taburcu edildim. 6 Ekim 2020 tarihinde girdiğim Keçiören Eğitim Araştırma Hastanesinden tekerlekli arabayla çıktım. Hastaneden çıktığımda kardeşime söylediğim ilk cümle şu olmuştu, “Allah’ım, yaklaşık 3 ay sonra güneşi görmemi, rahatça nefes almamı, tekrar nasip etti şükür…” Düşünebiliyor musunuz? Kıymetini bilmediğimiz nefesi almaktan, güneşi görmekten…. vs. yaklaşık 3 aydır mahrumsunuz! Nasıl şükretmezsiniz? Aradan geçen onca badireden ve onca sıkıntılı sürecin ardından en nihayetinde evimize gelmiştik. Kovid 19’dan kurtuldum ancak, aşırı kilo kaybından ve kaslarda orantısız erimeden kaynaklı güç kaybından dolayı tek başıma oturup kalkamıyor, kendi ihtiyaçlarımı kendim yerine getiremiyordum. Bir süre daha evde istirahat ettim, yapılması gereken tedavilerimi bu sürede yerine getirdim. Taburcu olduktan yaklaşık 5 ay süresine kadar, gerek özel ihtiyaçlarımın giderilmesinde ve gerekse de diğer tedavilerimde, hep ailemin desteğine ihtiyaç duydum. Kovid 19’a yakalanmamın ardından 11 ay geçmesine rağmen nefes almamda, yürümemde, yokuş ve merdivenleri çıkmamda, oturup kalkmamda hala sorunlar yaşamaktayım. Çin’in Vuhan Eyaleti’nde Aralık Ayında görülen, 13 Ocak 2020’de tanımlanan ve ülkemizde de 11 Mart 2020 tarihinde görülen Kovid 19’dan kaynaklı 1 Eylül 2021 tarihi itibariyle, Türkiye de 56.710 vatandaşımız vefat ederken, dünya genelinde ise 4.535.109 insan, yaşamını yitirdi. Ülkemizde, henüz duyulduğu tarihten itibaren başta Sağlık Bakanlığımız, diğer bakanlıklarımız ve kamu kurum ve kuruluşlarımızla yoğun bir seferberlik başlatılmış, sağlık camiamızın kıymetli mensuplarının insanüstü gayretleriyle an itibariyle tehlike boyutu hafifletilmiş duruma gelmiş, ancak tehlikesinin henüz geçmediğini, salgının hafifleme noktasına gelmesinde alınan tedbirlerin, sağlık çalışanlarımızın insanüstü gayretlerinin ve aşılamanın payının büyük olduğunu da burada ifade etmek isterim. Kovid 19 salgınının hafife alınacak bir salgın olmadığını, tehlikenin henüz geçmediğini, alınan tedbirlere uyulması gerektiğini, özellikle aşılamanın kesintisiz devam ettirilmesinin zorunlu olduğunu, maske, mesafe ve temizlik kurallarına riayet edilmesinin gerekliliğini, hem kendi sağlığımız hem de başkalarının sağlığını tehlikeye atmaya, ailemize, eş, dost ve tüm sevdiklerimize ıstırap çektirme hakkımızın olmadığını, bir anlık nefesin ise ne kadar kıymetli olduğunu, bu virüsten iyileşme olsa dahi bu salgının aileler ve insan hayatında ve iç dünyalarında sayısız onulmaz yaralar açtığını, entübe olmuş ve yoğun bakım sürecini en ağır şekilde yaşayarak bu rahatsızlığı geçiren birisi olarak, bunları hatırlatmayı ve insanlarımızın dikkatini çekmeyi, ibret almalarını kendimde insani bir borç olarak gördüm ve Kovid 19’ dan dolayı yaşadığım bu durumu da özetleyerek sizlerle paylaşmak istedim. Bu vesileyle, Kovid 19 salgınına ta başından buyana önem veren ve devletimizin tüm imkânlarını seferber eden başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Sağlık Bakanımıza ve şahsında Sağlık Bakanlığının kıymetli mensuplarına, ilgili bakanlarımıza, kamu kurum ve kuruluşlarımıza, bu sürece destek veren ve katkı sunan sivil toplum kuruluşlarına, özellikle insanüstü gayretlerinden dolayı Keçiören Eğitim Araştırma Hastanesi, pandemi acil yoğun bakım bölümüne yattığım 6 Ekim 2020’tarihinde, taburcu olduğum güne kadar, insanüstü gayretleri ve adeta dilleriyle tedavi ederek beni sağlığıma kavuşturan, başhekimimizden, pandemi acil de görevli Yavuz ve Emine doktorum ile diğer doktorlarıma, Yıldız ve Serpil hemşirelerimizden diğer hemşirelerimize, sağlık personelimizden, hizmet elamanlarımıza özellikle ve hassaten teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca, ülkemizin dört bir yanında görevli tüm sağlık ordumuzun mümtaz şahsiyetlerine de çok teşekkür ediyorum. Konuya duyarlı yaklaşımlarıyla destekte bulunan vatandaşlarımıza, dualarıyla, ilgi, alaka ve destekleriyle beni biran bile yalnız bırakmayan özellikle aileme, akraba, eş, dostlarıma, hocalarıma, mesai arkadaşlarıma, birim amirlerimize, memleketimdeki komşularıma ve tüm sevenlerime sevgi, saygı ve şükranlarımı sunuyor, bu salgından hayatına kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, tüm hastalarımıza da acil şifalar diliyorum. Bu virüs illetini, ülkemizin ve tüm insanlığın üzerinden uzaklaştırmasını cenabı Allah’tan niyaz ediyor, sağlıklı bir yaşam diliyorum. Sevgi ve esenlik dileklerimle. 02.09.2021
Hamit KURT
|