Konuşma tarzı, insanın kişiliğini yansıtan bir aynadır. Kalbin hissiyatı, zihindeki düşünceler, arzu ve talepler konuşmayla anlaşılır. İnsan, konuşmasına göre itibar kazanır veya yargılanır. İşte bu yüzdendir ki yüce dinimiz İslam güzel konuşmayı teşvik eder, sözün kötü olanından sakındırır. Güzel konuşma; neyi, nerede, ne zaman, kime ve nasıl söyleyeceğini bilerek yapılan konuşmadır. Güzel konuşma, “Allah’a ve ahret gününe inanan kişi ya hayır söylesin, ya da sussun” nebevi öğretisi gereği dile sahip olmaktır. Çünkü, çoğu kimsenin hiç sakıncası yok zannettiği nice sözler vardır ki, sahibini zor durumda bırakır. Peygamber Efendimizin sıklıkla dile getirdiği “Allah’ım! Dilimin sebep olduğu kötülüklerden sana sığınırım” şeklindeki duası bu hususu vurgular. Bir sahâbî Peygamber (s.a.s)’e “Ya Resullallah bana sımsıkı sarılacağım bir iş tavsiye et” dediğinde, Efendimiz, “Rabbim Allah’tır de ve dosdoğru ol” buyurmuştur. Aynı sahâbî; “Hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?” diye sorduğunda, Efendimiz eli ile dilini göstererek “İşte bu!” demiştir. Böylece Allah resulü, konuştuklarımıza dikkat etmemiz ve dilin hakkını vermemiz gerektiğine işaret ediyordu. Hiç şüphesiz insanı insan yapan özelliklerin başında dil gelir. Dil vardır, tatlıdır; yılanı deliğinden çıkartır; gülümsetir yüzleri. Dil vardır, yumuşakçadır; kalbi sevgi ile doludur. Dil vardır, acımasızdır, gözyaşlarına boğar. Dil vardır, yılan gibi sokar; gönülde kapanmaz yaralar açar. İnsanı insana düşürüp nefrete büründürür. Dil vardır, yalancıdır; olmayanı ballandırır. Sır tutmayı bilmez. Kimi zaman bıçak gibi saplanır yüreklere. İnsanın ölçüsü, terazisi olan dili kullanırken, yani güzel konuşmak için ilk önce lisanı iyi öğrenmek, zengin bir kelime haznesine sahip olmak gerekir. İmla kaidelerini bilmeden, cümle kuruluşlarına dikkat edilmeden yapılan konuşmalar ise tesirsiz olur Görüşleri farklı olsa da adabına uygun konuşmak, olumlu etki bırakır, dostluğa zemin hazırlar. Adabına riayet etmeden konuşmak ise dinleyenler açısından tam bir eziyettir. Yerinde, güzel, anlamlı cümlelerle sarf etmek varken yalan yanlış, akla her geleni konuşmak çoğu zaman onulmaz yaralar açar. Ecdadımızın, “Bıçak yarası geçer; dil yarası geçmez.” Sözü bu konuda ne kadar da manidardır. Konuşma adabına riayet edenlerin güzel neticeler elde edecekleri Yüce kitabımızda şöyle haber verilir: “Görmedin mi Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? Güzel bir söz kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah, insanlara misaller getirir.”Şu ayette de dilini kontrol altında tutamayanların karşılaşacakları olumsuz akıbete işaret edilir: “Kötü bir sözün durumu da yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü ağacın durumu gibidir.” Sevgili peygamberimiz (s.a.s) de, konuşmalarını sevgi, şefkat ve merhamet dolu bir gönül, mütebessim bir çehre ile yapmıştır. Sürekli kendisini konuşmamış, muhataplarının da konuşmalarına fırsat tanımıştır. Onun bu tavrı nice kasvetli kalpleri yumuşatmış, nice gönüllerde sevgi tomurcuğu açtırmıştır. Efendimiz, Müslümanı “Elinden ve dilinden insanlara zarar gelmeyen kişi” olarak tanımlamıştır. Öyleyse, O’nun bu tanımına layık olma gayreti ile hareket etmek, konuşmalarımızla insanlara rahatsızlık ve bıkkınlık vermemek şiarımız olmalıdır. Sözlerimizin hikmetli ve ibretli, sözlerimizin rotası da insan onuru ve haysiyetini yüceltmek olmalıdır. Güzel ve anlamlı sözlerimiz hayırlı ve faydalı işlere dönüşsün. Dedikodu, gıybet, suizan ve çirkin sözlerle hem insanlar, hem de rabbimiz katındaki değerimizi düşürmeyelim. Söyleyeceği sözün sonunu düşünerek konuşan, dünya ve ahıret için yararı olmayan sözleri söylemekten kaçınan, sözleri ile kimsenin kalbini kırmayan, konuşurken başkasının sözünü kesmeyen, anne ve babası başta olmak üzere büyükleriyle konuşurken edepli olan ve yüksek sesle konuşmayan, insanların makamlarına göre konuşmayan, dilini kötü sözlere alıştırmayan, yalan söylemekten sakınarak konuşan bir insan olmamız dileği ile selam ve sevgilerimi sunarım. 07.05.2013 Hamit KURT
|